Uzun zamandır yazı yazmamanın eksikliğini hissederek, birkaç satır fikrimi burada paylaşmak istedim, affınıza sığınarak,
Fenerbahçe’de “Soyunma odası krizi” bu sabah saatlerinde hepimizin gündemine oturdu. Akşam saatlerinde konu tatlıya bağlandı dense de, benim rahatsızlığım geçmedi, Haberin doğruluk/yalan payı harici, Rahatsız olduğum hususlar var;
“Doğru ise “KİM” sızdırdı”,
“Yalan ise “NEDEN” bu haber yapıldı”
Bu hususları yazmamdaki sebep ise, cevapların sorunu çözeceğine olan inancımdır. Amacım kimseyi zan altında bırakmak değil, bilakis hatalardan dönülmesidir.
Şeffaflık ve Mahremiyetin aynı dengede olması gerektiğine inanıyorum, Kurumsallık bunu gerektirir. Durumsallık ise ikisinin arasındaki dengenin kaybolduğu yerde ortaya çıkar ve KAOS yaratır.
Galatasaray, Beşiktaş veya Trabzonspor ile ilgili Soyunma Odası Mahremiyetinin (İzinsiz olarak), haber yapıldığına çok şahit olmadım, Fenerbahçe’nin ise birçok kez Mahremiyetine saygı duyulmadan, haber yapıldığına ise hep beraber şahit olduk. Doğal Olarak şu sorular aklımı kurcalıyor;
Mahrem Yerde olanlar nasıl haber yapılıyor?
Kim Mahremiyete ihanet ediyor?
Tekrarı olur mu?
Kurumsallık mı? Durumsallık mı?
Yukardaki sorular, Fenerbahçe’nin geleceği için önemli sorulardır ve Özeleştiri çerçevesinde her platformda sorulması gerektiğine inanıyorum. Kurumsallık adı altında, Durumsallık yapmak, sadece kısa vadede sorunları erteler, çözmez.
Fenerbahçe güçlü bir ordu, güçlü bir şirket ve en önemlisi GÜÇLÜ BİR AİLEDİR,
Güçlü bir orduyu ancak içindeki Hainler sayesinde yenebilirsiniz, Güçlü bir Şirketi, ancak sırlarına sahip olursanız, iflas ettirebilirsiniz, Güçlü bir aileyi ancak aile fertleri arasındaki güçlü bağı kırarak dağıtabilirsiniz, Özet olarak şunu söyleyebiliriz; Güçlü Ordu ile “GÜVENLİK”, Güçlü Şirket ile “YÖNETİM”, Güçlü Aile ile “BAĞLILIK” kast edilmiştir. Güvenliğinizi sağlarsanız, iyi yönetir veya yönetilirsiniz, Böylece size olan bağlılık ile güçlü olursunuz.
Mahrem : Başkalarına söylenmeyen, gizli (TDK)
Mahremiyet : Gizlilik (TDK)
Mahrem Yer : Evlilikte yatak odası, İş Yerinde Toplantı Odası, Karakolda Sorgu Odası, Sporda soyunma odası vs. vs., sadece ilgili kişilerin girip, özel ihtiyaçlarını (Uyku, Duş, Banyo, giyinme, konuşma, dinlenme) giderdiği özel yerlerdir.
Mahrem Yerlerin bir başka özelliği ise; orada yaşananlar, sadece orada olması gereken insanlar tarafından yaşanır, konuşulur ve bilinir.
6222 sayılı kanunun “elektronik bilet”i zorunlu kılan maddesi 5. Madde 4. Fıkra şöyle:
ELEKTRONİK BİLET İÇİN DAYANAK GÖSTERİLEN 5. MADDE 4. FIKRA
Yorumlamak suretiyle “passolig”e dayanak tutulan 5. Madde 11. Fıkra (a/b/c) şöyle
PASSOLİG İÇİN HUKUKİ DAYANAK OLARAK GÖSTERİLEN 5. MADDE 11-a b c fıkraları
6222’nin 5. Maddesi’nin 11. Fıkrasındaki bir cümle çok önemli
PASSOLİG İÇİN HUKUKİ DAYANAK OLARAK GÖSTERİLEN Federasyonlar bu fıkra kapsamında belirtilen yetkilerini kısmen veya tamamen üçüncü kişilere devredebilir.
Cümle bu… “Federasyonlar bu fıkra kapsamında belirtilen yetkilerini kısmen veya tamamen üçüncü kişilere devredebilir.” Bütün hikaye de bu…
“e bilet ve passolig” odaklı tartışmaları zihninizde canlandırırken, bu noktaya nasıl gelindiğini okuyun…
Kargaşanın asıl nedeni 6222 sayılı kanun… Hani sporda şiddet ve düzensizliği önleyecek diye alelacele geçirilen kanun…
Neden gelişmiş ülkelerde tasarılar kamuoyunda tartışıldıktan sonra yasalaşıyor? Zamanları mı çok? Kavrayışları mı zayıf?
Biz daha akıllı olduğumuz için mi bir gecede kanun yapıyoruz? Kabul edenler, etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylanan madde okunmuyor bile
Acaba halkına karşı sorumlu, hesap sorulabilir iktidarlar kanun çıktıktan sonra sorunlara yol açmasın diye tartışmaya açıyor olabilir mi?
Bakın 6222 nasıl kanunlaştı? O arada “passolig” nasıl araya sıkıştırıldı. Kısaca belgeleriyle yazayım:
Başbakanlık 27 Aralık 2010’da TBMM’ne tasarı olarak bir metin gönderdi. 5.Maddenin ilk 4 fıkrası şöyle
6222 BAŞBAKANLIKTAN GELEN TASARI 5. MADDE İLK BÖLÜM
TBMM’ne gönderilen 6222 sayılı kanuna dair tasarının 5. Maddesinin diğer 6 fıkrası da şöyle. Toplam 10 fıkra!!!!
6222 BAŞBAKANLIKTAN GELEN TASARI 5. MADDE İKİNCİ BÖLÜM
Sporda Şiddet ve Düzensizliği önleme bahanesiyle apar topar çıkarılmaya çalışılan kanun tasarısı yıldırım hızıyla komisyonda da geçirildi.
Bakın hükümet teklifi ile komisyon raporu mukayeseli olarak şöyle.
Toplam 86 sayfalı tutanağın 61. Sayfasında “sporda şiddet ve düzensiliğin önlenmesine dair kanun tasarısı”nın görüşmeleri başlıyor
Tutanağın 78. Sayfasında Meclis Başkan Vekili “Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.” diyor
Tamamlanan görüşmeler, “şike kumpası”nda da kılıf olarak kullanılan 11. Maddenin aralarında bulunduğu 1 ile 15 maddeler ile ilgili.
TBMM kürsüsünden okunuyor
1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2. Madde, 3. Madde, 4. Madde bir dakikada kabul ediliyor. 5. Maddeye gelince… (Tutanak 79. Sayfa)
resim önergenin verildiği an
Ne hükümet tasarısında yer alan ne de komisyonda görüşülmeyen bir fıkra birkaç dakikada kanuna ekleniyor. 11. Fıkra olarak.
5. maddenin 11. fıkrasının kabulü
Önergeyi verenler:
2. yazı 13. resim ÖNERGEYi verenler
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir
TBMM’nin 31 Mart 2011 tarihli bileşimi saat 22.00’de kapanıyor. Tasarı yaklaşık 2 saatte 6222 sayısıyla kanunlaşıyor.
6222 sayılı Kanunun uygulama yönetmeliğinde de aynı fıkra yer alıyor.
2. yazı 15. resim SPORDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUNUN uygulama yönetmeliği
Şimdi avukatlar, hakimler işin içinden çıkmaya çalışacak. Tarafder Danıştay’a, 16. Tüketici Mahkemesi AYM’ne başvuracak…
Biz bütün bunları neden yaşıyoruz?????
Taraftar -Der Gençlik ve Spor Bakanlığı aleyhine bakanlık tarafından düzenlenen ve 22.12.2012 tarihinde 28505 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlemesine Dair Kanun’un Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliği’nin 11/b-1,2,3, ve 21/3-a,c,ç maddelerinin TC Anayasası’na, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, AB Direktifleri’ne, Türk Medeni Kanunu’na, Türk Ceza Kanunu ve dayanak kanun olan 6222 Sayılı Kanun’a aykırı olmasından dolayı iptalini ve öncelikle yürütmesinin durdurulmasını da talep etti.“Bilgiler ticari amaç için kullanılacak”
Davacı vekili Ertuğrul Cem Cihan tarafından 22 Nisan 2014 salı günü Ankara Nöbetçi Tüketici Mahkemesi’ne sunulan dava dilekçesinde öne çıkan başlıklar şu şekilde:
– Davalı TFF, 6222 Sayılı Yasa’da elektronik kart dendiği halde, diğer davalı Aktif Yatırım Bankası AŞ ile anlaşmış ve tüketici olan taraftarlara, maç izleyebilmeleri için, zorla banka müşterisi olma koşulu getirmiştir. Buna göre, taraftarlar, maç izlemek istiyorlarsa, davalı banka ile kredi kartı, banka kartı yahut ön ödemeli kart sözleşmesi imzalamak zorundadır. Yani taraftarlar, kendi istekleri dışında, bir haktan yararlanabilmek için, zorunlu şekilde banka müşterisi yapılmaktadır.-
– PassoLig web sitesinde, SSS ve cevapları kısmında kartın ücretsiz olduğu vurgulanmakta ise de Anayasal eşitlik ilkesine de aykırı şekilde bir düzenleme ile kart başına taraftarlardan 15,00 yahut 25,00 TL ücret, 5,50 TL kargo parası ve her bilet alma işlemi için ekstra 2,00 TL ücret alınacağı vurgulanmıştır. Tüketicinin Korunması Hakkında Yasa hükümlerine göre, bir hizmetin sağlanması adına tüketiciden ek bedeller talep edilemeyecektir. Bu genel ve evrensel bir tüketici hukuku ilkesidir.
– Alınan kart ücretlerinin üzerine, banka ile bir sözleşme kurulmuş olması nedeniyle, tüketici taraftarlardan haksız şart niteliğinde olan hesap işletim ücretleri ve her yıl yenilenecek olup kulüplerin belirlediği iddia edilen kart bedelleri alınacağı SSS ve cevapları kısmında yazılmıştır. Bunlar da tüketicinin korunmasıyla ilgili genel ilkelere aykırılıklar göstermektedir.
– Kullanım Koşulları’nda, sadece taraftar olduğu için maçı stadda izlemek isteyen taraftarların tüm kişisel bilgileri zorunlu olarak istekleri dışında alınmakta davalı banka ve iştirakleri ile davalı TFF’nin anlaşmalı kuruluşlarının eline geçmektedir. Burada kişisel verilerin korunmasına ilişkin tüm Anayasal ve yasal hükümler göz ardı edilmekte, tüketicilere seçim şansı tanınmamaktadır.
– PassoLig web sitesi, özellikle akıllı telefonlarla ziyaret edildiğinde güvenli olmayan site uyarısı vermekte, fakat Kullanım Koşulları’nın 4. Maddesinde tüketicilere virüslere karşı bir koruma güvencesi verilmemektedir. Yani, tüketicilerin, kişisel verilerini girdiği bir sitede, hizmet sağlayıcı firma, bu bilgilerin üçüncü kişilerin eline geçmesi halinde yahut tüketicilerin çeşitli zararlar görmesi halinde sorumluluk kabul etmemektedir.
– Kullanım Koşulları’nda TC Anayasası’na, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne ve Mahkemesi’nin kararlarına, AB Direktiflerine, Tüketicinin Korunması Hakkında Yasa’ya, Medeni Yasa’ya, Türk Ceza Yasası’na ve en önemlisi de 6222 Sayılı Yasa’ya aykırı hükümler bulunmaktadır. Bu aykırılıklar, kullanım koşullarının, 2, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 14 ve 15. Maddelerinde görülmektedir.
Üstte görmüş olduğunuz, 11 haziran 2014 Fotomac gazetesinin ilk sayfası ve atılan manşetleri tek tek inceleyelim ve Türkiye’deki Spor Gazeteciliğinin ne hallere düştüğünü görelim,
1 – Galatasaray’ın yeni çileği Robben
Arjan Robben Hala Bayer Munich oyuncusu ve Galatasaray hiçbir şekilde görüşmedi, en azında resmi bir teklif olmadı, ilerde olur olmaz bilemeyiz, lakin geçtiğimiz 75 günde böyle bir transfer söz konusu olmadı,
2- Roberto Mancini devam kararı çıktı
Belki de en vahimi bu: Bu gazetenin çıktığı tarihte Galatasaray “Mancini ile yollarını ayırdığını duyurdu”
Fenerbahçe sezon bitmeden “Diego Ribas” harici hiç bir transfer yapmayacağını , Başkan ve yöneticilerimiz aracılığı ile bir çok kanaldan duyurdu…
4- “Olcan Satılık Değil”
Olcan Adın 4 Temmuz 2014’te resmen Galatasaray’a transfer oldu, futbola yakın çevreler bu transferi 2014 Ocak ayından beri dillendiriyorlar, hal böyle iken böylesine keskin bir manşetin atılması nedendir ?
5- “Trabzon’a Brezilyalı golcü: Eduardo”
Trabzonspor yaklaşık 19 oyuncu transfer etti, hiç biri Brezilyalı değildi , ayrıca ismi Eduardo olan biride gelmedi, Gazetenin bahsettiği Eduardo Brezilya asıllı Hırvat oyuncu ( Bunu bile yazamadılar )ve Flamengo’ya transfer oldu
River Plate’li yıldız hafta sonu İstanbul’a gelecek, üzerinden 8 hafta sonu geçti Lanzini hala yok…….
Bazı durumlar değişiklik gösterebilir, özellikle futbolda Transfer Dönemlerinde, bu sebep ile özellikle SPOR GAZETECİLERİNİN, şu gazetecilik ilkesine riayet etmeleri gerekir ;
“Doğruluğu kesinleşmeyen haber, doğruymuş gibi sunularak, okuyucu-izleyici yanıltılmaz. Her şeye karşın yanlışlığı ortaya çıkan haber ve yorum düzeltilir, yanıt ve düzeltme hakkı kullandırılır. ”
Yukarıda saydığım 6 manşetten hiç biri gerçekleşmemiş ve bu haberlerin hepsi OKUYUCUNUN ilk gördüğü yerde, Yukardaki Tablo, ülkemizde SPOR GAZETECİLİĞİNİN geldiği noktayı gösteriyor, böyle bir ortamda, Sporun 1 adım ileri gitmemesi kadar doğal bir şey yok,
Aklıma şu soru geliveriyor “Bu haberleri kim yazdırıyor?” Doğal olarak cevabını da tahmin ediyorum ” Eğer Gazeteciler yazıyorsa vahim, Eğer Başkaları yazdırıyorsa Vahim ötesi…….”
Biz Fenerbahçeliler, 7 Ağustos- 15 ağustos arası zor bir dönem geçirdik, o kadar zor bir dönemdi ki önümüzü, arkamızı, çevremizi bıraktık, tabiri caizse “birbirimizi yedik“,
Biz birbirimizi yerken Rakiplerimiz boş durmadı, durmuyor, kamuoyuna Fenerbahçe’yi hedef gösterip, karmaşadan yararlanmak istiyor, Sanki 1 “Şeytan Üçgeni” kuruyor,
Biz kendi “KAOSUMUZ”‘u yaratırken;
* Gündeme Trabzonspor’un “Türk Futbol Sistemi Şikeyi korumaktadır” başlıklı açıklaması düştü, Trabzonspor’un UEFA tarafında bir soruşturma geçirdiğini ve sonucunun bu yakınlarda açıklanacağını üzerinde durmayan “MEDYAMIZ”, yüzsüzce “Trabzonspor’dan Sert açıklama” şeklinde haberi yayıyordu,
Trabzonspor’un Sezon açılışı, Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu, Saygı ile Andığımız Efsane Başkan Süleyman Seba’nın sözleri ile Fenerbahçe’yi hedefe almış, konuşuyor (Yoksa nasıl unutturacak, kongre için toplanan 1490 imzayı)
16/08/2014 Cumartesi
Beşiktaş Divan Kurulu, Başkan Fikret Orman, hepimizin ortak Sorunu olan E-bilet üzerinden Fenerbahçe’yi hedef alıyor, (Yoksa “Menfaatlerimize göre kabul ettik” açıklamasını Ebilet’e KARŞI olan taraftarına nasıl izah edecek? Ödenmeyen Vergileri Divan kuruluna nasıl unutturacak?)
17/08/2014 Pazar
Galatasaray Başkanı Ünal Aysal 25/08/2014’da oynanacak olan Süper Kupa finali öncesi, Basketbolda Yaşanan final serisi son maçı üzerinden Fenerbahçe’yi üzeri kapalı hedef alıyor ( Yoksa Adnan Öztürk’ün açıklamaları nasıl unutturulacak )
Tüm bu gelişmelerin hemen öncesinde, Geçtiğimiz hafta içinde Kulüplerin ödenmeyen vergi borçları açıklandı (Tablo @sporekonomi )
Üst Üste Fenerbahçe’yi hedef alan, 3 Başkanın Aşağıdaki Tablonun ilk 4’ünde olması ve Toplam vergi borçlarının 287 Milyon TL olması Tesadüf olamayacak kadar gerçek,
Şimdi bu tabloyu, bu olayların en üstüne koyup düşünelim;
1 Kendi sorunlarını unutturmak isteyen Camiaların Fenerbahçe’yi hedef alması bir refleks mi ?
2 Fenerbahçe’ye organize şekilde bir planlı bir eylem mi yapılıyor ?
Bugün bütün gazeteler sayfa yıktı… Çünkü futbolumuzun beyefendi bir simasını, güzel bir insanı kaybettik… Sadece Fotomaç, acayip bir manşetle çıktı. Yine silüetler filan. Belli ki yalanlamanın acısı henüz geçmemiş, Ben yine de hassasiyet beklerdim. Yarın da o manşeti atabilirlerdi. Nasılsa konu pehlivan tefrikasına dönecek. Isıtılıp ısıtılıp sunulacak…
Fotomaç neden değiştiremiyor?
Verilmiş sözler mi var? Bu manşeti atmakla görevlendirilmişler mi? Zamanlamalı bir manşet mi? Bazı kurumlar, güç odakları bilgi servis eder. Havuz haberciliğinin alışkanlığı sonucu mu bu ifade kullanıldı? Düşünmek lazım
Uzun Zamandır yazmıyordum, bugün Noavas Blog’un yazısından sonra, kısa, öz ve net yazılar yazmaya karar verdim, bugün ilk denememi yapıyorum….
Bugün Milliyet gazetesinde , PR kokan bir habere rastladım, Belki bu tarz haberlere çokça rastlıyoruz, ama bu sefer biraz durum farklıydı, benim görüşüm biraz dikkatleri başka tarafa çekmekti, ( Haberin içeri ile alakalı yorum yapmayacağım, Yorum sizlerin… )
Aşağıdaki haber olası olarak ;
1 Rakip Takım taraftarlarını sinirlendirir,
2 Kendi takım taraftarını sevindirir,
Ve Hedefi Melo’ya yönlendirir, ve uzaktan uzağa hafif bir tartışma başlar, ( Bu Arada Melo bayılır böyle kitlelerin hedefinde olmaya ) , Hep gündem değişir…….
Sonuç olarak bu haberi “Dikkat dağıtma” olarak değerlendirirsek;
5 Tonluk giriş kapısı, bir spor kulübü için fazla değil midir ? Bu Kapının bakımları düzenli olarak yapılmakta mıdır? Kapıyı Kullananları kim yönetmektedir?
TCK yönünden tedbirsizlik sonucu “Olası Kast ” var mıdır?
Borçlar Kanuna göre (tazminat yönünden). Adam çalıştıranın ve bina sahiplerinin sorumluluğu Yönünden, Rahmetli Erkan Koyuncu’nun çalıştığı gazete, bu olaya müdahil olacak mıdır?
Bu tarz soruların Cevabını arayan haberler yerine, gündemimizin hala transfer olması ne acı,
Bu vesile ile Erkan Koyuncu’ya Allahtan Rahmet, Ailesi ve sevenlerine sabır diliyorum
Tek, ayrı, kendi başına olan davranışa, eyleme Münferit denir. Münferitizm ise grupların yaptığı eylemlerin münferit olarak değerlendirilmesidir (Bunu kendimce affınıza sığınarak ben bu manaya uygun buldum ). Daha önce kronolojik olarak Ayrıcalık ve Temiz Futbolu Anlatmıştım, Sıra MÜNFERİTİZM’de.. İşte o olaylardan göze çarpanlar …
14/03/2010 Galatasaray Ankaragücü Türkiye Süper Ligi Maçı
Galatasaray ile Ankaragücü arasında oynanan mücadele sonrası tribünde çıkan kavgada bir taraftar tribünden aşağı atıldı.
Tribünden adam atmak münferit bir eylem olduğu düşüncesiyle verilen ceza 180.000 TL oldu. Bu eylemi yapan kişide Nöbetçi mahkemede serbest bırakıldı…. 26/10/2010 U17 Galatasaray Fenerbahçe Akademi Ligi Marmara Grubu Maçı
İlk yarısı 1-1 sona eren karşılaşmada iki takım oyuncuları soyunma odasına giderken bazı Galatasaray taraftarlar ile Fenerbahçeli futbolcular arasında kavga çıktı. Kavgada Fenerbahçe’nin kalecisinin burnunun kırıldığı öğrenilirken, yaralanan futbolcuların Bakırköy Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Galatasaray Kulübünden yapılan açıklama “Bugün Florya Metin Oktay Tesisleri’nde oynanan Galatasaray – Fenerbahçe U17 Ligi maçı, ilk yarı sonunda…
İDDİA: 14 Şubat 2007 / AZ Alkmaar maçında Migros Tribününde kavga çıktı, 6 taraftar yaralandı.
GERÇEK:
Tarihe ve maça dikkat etmek gerek. Tarih, Aziz Yıldırım’ın tribünlerde küfürü bitirme konusunda kararlı olduğu ve (GS’nin ısrarla devam ettiği tahriklere kadar) başarılı da olduğu dönemdir. Ayrıca tarih, yine Aziz Yıldırım’ın “bedava bilet” olgusunu bitirdiği dönemdir.
Böyle bir Başkanı kim sever; kim sevmez? Artık bedava bilet alamayan, istediği zaman tirbünden istediğini yuhalayıp, küfür edip istifaya zorlayamayan taraftar ve gruplarının o tribünde rahat durması beklenebilir mi? Kimlerden bahsettiğimi söylemiyorum, çünkü bütün Fenerbahçe taraftarı bunu biliyor.
Artık grupları Fenerbahçe yönetimine karıştırmadığı için, Fenerbahçe’yi kurumsallaştırdığı için ve artık kulüpten verilen bedava biletleri kestiği için hemen her maçta küfür ve hakaret yiyen Aziz Yıldırım, tabi ki sevilmez, tabi ki eleştirilir.
Siz gidin de, kendisine Ankara’daki bir maçta küfür eden taraftarına canlı yayında kol işareti yapan ve “o gün yanımda silahım olsaydı 20-30 kişiyi öldürürdüm” diyen İlhan Cavcav’ınızın açıklamalarına sarılın. Size yakışan böyle insanlardır.
Bir taraftar grubunun ısrarla tribünde olay çıkarmasının, takımın sahasının kapanması veya ceza alması için uğraşmasının (hatta bunun için özellikle Avrupa maçlarını hiç kaçırmamasının) sebebi ne olabilir?
Bahsettiğimiz maç, yine bir Avrupa Kupası maçıdır. Sonrasında da deplasman dahil hemen hemen her Avrupa Kupası maçında şeytanın bile aklına gelmeyecek yöntemler kullanılmasının amacı nedir?
Sahte bilet bastırıp içeri girmeye çalışmaktan, ceza aldırıp seyircisiz oynattıkları maça dışarıdan paraşütle havai fişek atmak suretiyle yeniden ceza aldırmaya kadar. (Yani sayelerinde Fenerbahçe, seyircisiz maçta seyircisiz oynama cezası alan ilk takım olmuştur)
AZ Alkmaar maçı da bu sürecin başlangıç maçlarından biridir. Daha maçın 1. dakikasında bıçakların çekildiği, insanların dövülüp yaralandığı bir maç… Biraz “şeytanın avukatlığını” yaparsanız bu maçın amaca giden yol için harika bir fırsat olduğunu anlamak zor değildir.
Bu maçın bir özelliği daha vardır. Aslında Aziz Yıldırım bu maçta tarihe geçecek bir olay yapmıştır. Onu neden yazmamışlar acaba? Bir süredir eleştirilen, “Fenerbahçe’de miadını doldurdu” “artık takımdan gitsin” denilen Alex’in (bir grubun başlatmasıyla) neredeyse bütün tribünlerin yuhalamasına rağmen Aziz Yıldırım’ın tek başına ayağa kalkıp Alex’i alkışladığı maçtır. Yazacaksanız bunu yazın…
İşin ilginç tarafı; o gün Alex gitsin diyenler, Alex gerçekten gittiğinde de en çok ortalığı velveleye verip bu sebeple Aziz Yıldırım’a hakaret edenlerdir.
O tarihte Alex’i yuhalayanlar, “defol git” diyenler, Fenerbahçe’den ayrıldığı tarihe kadar onun attığı gollerle kendilerinden geçmiş, kazanılan kupaları kutlamışlardır. Aziz Yıldırım’ın öngörüsü sizi bir kere daha rezil etmiştir çakallar…
O gün Aziz Yıldırım, neredeyse bütün tribünleri karşısına alıp oyuncusunu alkışlamasaydı, sizi dinleseydi, Alex belki de Fenerbahçe’den ayrılacak ve onun golleri ve asistleriyle kendilerinden geçenler muhtemelen onu Galatasaray’da ağlayarak izleyeceklerdi.
İşte Aziz Yıldırım sizin aylarca kafa yorup göremediğiniz şeyleri maç sırasında, anlık karar vermesiyle bile görebilmiştir.
O halde yeri gelmişken söyleyelim: Aziz Yıldırım o gün Alex’i tek başına ayakta alkışlarken ne kadar haklı ve öngörülü olduğunu ispat etmiştir. Onu bizzat gönderirken de susmak size düşen tek onurlu davranış olur. Susun da, “adam”lığınız en azından şüpheli kalsın!
İDDİA: (25 Ekim 2005) / Gençlerbirliği’nden transfer edilen Deniz Barış olayında İlhan Cavcav, Aziz Yıldırım’ın Tahkim Kuruluna baskı yaptığını iddia etti.
26 Aralık 2005 / İlhan Cavcav’ın beyanatı.
GERÇEK:
1.Gençlerbirliği Kulübü Deniz BARIŞ’ın bir sonraki sezon G.Birliği’nde devam etmesini sağlamak amacıyla futbolcu ile özel bir sözleşme yapıyor ve Deniz BARIŞ’a da avans olarak 50.000 Euro ödüyor ve tarafların taahhütlerine uymaması durumu göz önüne alınarak sözleşmeye cezai koşul olarak 1 Milyon Euro bedel yazılıyor.
2.Gençlerbirliği Kulübü sözleşmeyi vergisel yükümlülükler nedeniyle resmileştirmiyorve sözleşme noterden yapılmıyor. Amaç vergiden doğacak ekstra para ve stopaj parası yükünden kurtulmak. Ayrıca sözleşmenin nominal değeri cezanın çok altında. Şekil şartları bakımından Federasyon’un kabul edeceği tek tip sözleşmelerin dışında bir özel sözleşme yapılması durumunda, bu sözleşmenin noterce onaylanmış şekilde üç işgünü içinde federasyona onaya gönderilmesi gerekirken Gençlerbirliği kulübü bunu yapmıyor.
3.Deniz BARIŞ daha sonra serbest bir futbolcu olduğu için Fenerbahçe ile anlaşıyor ve sözleşme imzalıyor. Sonrasında Gençlerbirliği’nden aldığı avansı iade ediyor. Fenerbahçe de Deniz’in lisansını Türkiye Futbol Federasyonu’na gönderip, tescil ve vize ettiriyor.
4. Ardından Gençlerbirliği Kulübü sümen altındaki sözleşmeyi çıkarıyor ve Deniz ile aralarında özel bir sözleşme bulunduğunu, ancak futbolcunun bu sözleşmeye aykırı hareket ettiğinden hareketle 1 Milyon Euro tazminat ödemesi gerektiğini söyleyip parayı istiyor ve sözleşmeyi TFF’na gönderiyor.
5.TFF Yön.Kurulu daha önce bu tip sözleşmelerden şekil şartlarına uygun olmayanları (noterde yapılmış ve yapıldıktan sonra 3 işgünü içinde kendisine gönderilmiş olması gereken) REDDETTİĞİ HALDE bu defa bu sözleşmenin geçerliliğini KABUL ediyor ve onaylayarak Deniz BARIŞ’ın 1 Milyon Euro ödemesine karar veriyor. TFF Tahkim Kurulu da bunu aynen onaylıyor. Ödeme yapılana kadar lisansın askıya alınmasına karar veriyor.
6.Bunun üzerine Deniz BARIŞ yerel mahkemeye başvuruyor ancak mahkeme Tahkim Kurulu’nun kararını onaylıyor.
7.Mahkeme sürerken sorunu sulh yoluyla halletmeye çalışan Fenerbahçe, Gençlerbirliği Kulübü’ne 750.000 Euro tutarında üç adet çek veriyor ve olayın kapandığını bizatihi İlhan CAVCAV basına ‘’Fenerbahçe ile aramızda sorun çözümlenmiştir’’ şeklinde açıklıyor.
8.Tarafların kendi aralarında anlaştığını TFF’na bildirmeleri üzerine tarafların irade beyanlarına bağlı olarak idari bir kararla TFF Deniz BARIŞ’ın Lisansını askıdan indiriyor ve yeniden futbol oynayabilmesine izin veriyor.
9.Her ne kadar taraflar kendi aralarında anlaştıklarını dile getirseler de, yasal sürecin devam etmesi sonucu üst mahkeme Gençlerbirliği ile Deniz BARIŞ arasındaki ÖZEL SÖZLEŞMENİN, özel hukuk alanında düzenlendiğini, bu nedenle bu konuya TFF’nun müdahil olamayacağını ve konunun adli yargıda çözümlenmesi gerektiğini ve bu amaçla TFF’nin Deniz BARIŞ’ın 1 milyon Euro tazminatı ödemesi konusunda TFF’nun yaptırım uygulamayacağını karara bağlayarak, yerel mahkemenin verdiği temyiz kararını bozuyor…
10. Yerel mahkeme kararını bozması nedeniyle Fenerbahçe Kulübü, ortada ödenecek bir borç ve yükümlülük kalmadığından, Gençlerbirliği’ne verdiği çeklerin ödenmemesi için mahkemeden ‘’İhtiyati tedbir kararı’’ aldırıyor.
Deniz Barış transferinin mahiyeti budur. Kısaca özetlersek; Türkiye’nin yaşayan en eski Kulüp Başkanı, futbolun duayenlerinden İlhan Cavcav, Deniz Barış’la TFF Yönetmeliğine uygun olmayan özel bir sözleşme yapıyor. Ülkesini, vatanını her şeyden çok seven, Türk milliyetçisi bayrak sevdalısı, Fenerbahçe’yi PKK’ya benzeten İlhan Cavcav’ın bunu yapmaktaki amacı, yönetmeliğe uygun sözleşmeden doğacak vergiyi kaçırmak. Ama hem Fenerbahçe, hem de Deniz Barış hem hukuka hem de BOSMAN kurallarına uygun davranarak bir transfer gerçekleştirdiğinde, sümen altı ettiği sözleşmeyi ortaya çıkararak Deniz Barış’tan, dolayısıyla Fenerbahçe’den para koparmaya çalışıyor. Bunu yaparken de hak-hukuk-vatan-millet-sakarya diyor…
Bugünlerde sürekli dillerine doladıkları Mahkeme, Yargıtay gibi kurumların kararlarını bile o günlerde hiçe sayıyor ve ille de para koparmaya çalışıyor. (Nitekim hem Mahkeme, hem de Yargıtay Deniz Barış’ı haklı bulmuştur)
TFF Yönetmeliğinden çıkarılan mevzuata göre;
Bu mevzuat futbolcu ile kulübü arasındaki özel sözleşmeleri karara bağlama yetkisini federasyona tanımıyor.
Mevzuat TFF yönetim kuruluna sadece kendi tasarımı olan tek tip sözleşmeleri karara bağlama yetkisi tanıyor.
Sözleşmeler yargı karşısında geçerli olan hukuk belgeleridir. TFF yönetim kurulu hukukçulardan oluşmuyor. Özel hukuk alanındaki sözleşmeleri yorumlama ve karara bağlama yetkileri yok.
TFF yönetim kurulu kendi tasarımına aykırı ve öngörülen prosedürlere uymayan sözleşmeleri karara bağlayamaz. Bu sözleşmeler özel hukuk alanını ilgilendirecektir.
Tahkim kurulu yönetim kurulu kararları üzerinde yetkilidir. Federasyonun yetki alanına girmeyen sözleşmelerde son karar mercii olamaz. Yönetim kurulu özel sözleşmeleri karara bağlamak gibi yasal temele dayanmayan bir yetkiyi kullanamaz.
“sözleşme yapmak için sözleşme” hiç bir hukuk alanına girmeyen bir ucubedir. Sözleşme ya yapılır ya yapılmaz. Burada kulüp ve futbolcu eşit ceza yükleniyor. Sözleşmesi biten futbolcu ayrılırsa ceza ödeyecek fakat ayrılmaz ise kulübün teklif ettiği ücreti kabul edecek. Etmez ise ayrılmak durumunda kalacak ve yine ceza ödeyecek. Yani kulüp daima kârda.
FIFA-UEFA BOSMAN KURALLARI futbolculara istedikleri kulüpte istedikleri zaman oynama hakkı tanıyor. Futbolcu sözleşmesi bitsin veya bitmesin kulüp değiştirme hakkına sahip. Sözleşme altında geçişte tarafların hakları konusunda reçeteler var. Sözleşmesi biten futbolcu için ise hiç bir engel yok. Kendi gelirini kendi tayin edebilir.
Bosman kuralına göre futbolcunun serbest geçiş hakkı hiç bir şekilde engellenemez. (AB mevzuatı)
Futbolculara “sözleşme yapma sözleşmesi” imzalatmak serbest geçiş durumunda kazanacakları profesyonel ranta ortak olmak anlamını taşır. Bu da BOSMAN ruhuna aykırıdır
Hak arayan bir profesyoneli, hak aradığı için cezalandırmak veya onun hak aramasını engelleyecek taahhütnameler almak hukukun üstünlüğü ilkesi ile bağdaşmayacak bir uygulamadır.
Bu konuda hukukçu Avukat Sedat Vargılı’nın yorumu da şudur:
“Sözleşme yapma sözleşmesi” görünümü altında, tarafların irade asimetrisini göz ardı eden, endüstriyel kuralların dışındaki bu uygulama futbol sektöründe çok sayıdaki yapısal yetersizliğin ve kanserleşmiş gizli sorunların yüzeye çıkmasını sağlamıştır. FIFA ve UEFA nın kabul ettiği, AB mevzuatına dayanan BOSMAN kuralına göre sözleşmesi biten futbolcular özgürce başka kulübe geçebilecekleri gibi, bitmemiş olanlar da geçiş yapabilirler ve sözleşmedeki ceza koşulu bu geçişi engelleyemez. Galatasaray’ın RIBERY olayındaki aczi bunun açık göstergesidir. Futbolcuların istemedikleri kulüpte oynamama hakları vardır ve bu hak ceza koşulları ile engellenemez.
Deniz BARIŞ olayı, sözleşmesi biten bir futbolcunun elde edeceği transfer rantına eski kulübünün ortak olma çabasını yansıtmaktadır. Böyle bir uygulama futbolun yürürlükte olan kurallarına göre haksız, gereksiz ve geçersizdir. FIFA ve UEFA, BOSMAN kurallarına aykırı olan bu uygulamayı destekleyemez. TFF nin ve Tahkim kurulunun, olayı sıradan bir borç-alacak olayı gibi görüp futbolun kendi mevzuatını gözardı etmeleri dikkati çekmektedir. Futbolun sorunlarının, kendi mesleğinde değil, futbol sektörü alanında uzman kişi ve kuruluşlar tarafından çözümlenebileceği bir kere daha anlaşılmaktadır.
İlhan Cavcav’ın 26 Aralık 2005’te Fenerbahçe’yi PKK’ya benzetmesi ise bize “sulanmış beyin” konusunda önemli bir bilgi vermektedir aslında:
Fenerbahçe’yi Türk futbolunu bölmekle suçlayan Cavcav, “Üzülerek ifade ediyorum, Fenerbahçe yönetimini Türkiye’de Türkiye Cumhuriyeti varken PKK gibi, başka kuruluşlar gibi Türkiye’de hükümet kurmak isteyen, cumhuriyet içerisinde cumhuriyet kurmak isteyen bir örgüte benzetiyorum” dedi.
Fenerbahçe’nin Kulüpler Birliği’nden ayrılmasını eleştiren Başkan İlhan Cavcav, “Türkiye’de 18 kulüp var. Fenerbahçe de büyük bir camia. Üzülerek ifade ediyorum, Fenerbahçe yönetimini Türkiye’de Türkiye Cumhuriyeti varken PKK gibi, başka kuruluşlar gibi Türkiye’de hükümet kurmak isteyen, cumhuriyet içerisinde cumhuriyet kurmak isteyen bir örgüte benzetiyorum.
Biz vatan olarak biriz. Bütün Türkiye Cumhuriyeti Türk’ü de olsa Kürt’ü de olsa Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıdır. Bir bütünleşme içinde olmamız lazım. Ama sporumuzda büyük, güzide kulübümüz Fenerbahçe’nin başkanı tutum, davranış ve beyanlarıyla sanki Fenerbahçe Cumhuriyeti’ni kurma gibi bir gayret ve çaba içerisinde.
Fenerbahçe Kulübü de tutum ve davranışlarıyla böyle bir cumhuriyet kurma arzusunu ortaya koyuyor. Bu benim için şahıs olarak önemli değil. Türkiye’de 18 kulübümüz var. Fenerbahçe eğer böyle bir Cumhuriyet kurmak arzusu içerisindeyse; Kulüpler Birliği’nden ayrıldığını nasıl açıkladıysa, Türkiye liglerinden de çekildiğini ilan etsin” diye konuştu.
Konuşmasında Fenerbahçe’yi Türkiye’yi bölmeye çalışan PKK’ya benzeten Cavcav’ın, ne kadar vatansever olduğunu, ülkesine milletine ne kadar bağlı olduğunu, vergi kaçırmak için yaptığı entrikalardan da gayet iyi anlamaktayız.
Bir yanda o çok konuştuğunuz tapelerinde “Önce vatan, sonra Fenerbahçe” diyen Aziz Yıldırım, diğer yanda ise pek bir vatansever İlhan Cavcav…
Bir yanda her yıl devlete milyonlarca TL tutarındaki vergisini kuruşuna kadar veren Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım, diğer yanda vergi kaçıran, teknik direktörünü bile 800 TL asgari ücretle gösteren vatanseverler…
Tamam ben ikna oldum; Aziz Yıldırım şikeci(!), siz çok temiz(!)siniz…
İDDİA: 15 Kasım 2004 / Ankaragücü futbolcusu Cafer Aydın, Telegol programında 2000-2001 sezonunda Fenerbahçe’den teşvik primi geldiğini söyledi. (Aynı iddiayı M. Takım Teknik Direktörü Ersun Yanal’ın da İbrahim Seten’e söylediği belirtiliyor)
GERÇEK:
Önce iddia sahibi Cafer Aydın’ı bir hatırlayalım. Cafer Aydın, İlhan Cavcav’ın Gençlerbirliği takımının altyapısında yetişmiş, 1990’da profesyonel olmuş ve 2007’de futbolu bırakmıştır. 17 yıllık profesyonel futbol kariyerinde 17 ayrı takımda futbol oynamıştır. Bir istikrar ve güven abidesi olan Cafer Aydın, elbette ki sorgusuz ciddiye alınmayı hak ediyor(!)
Herkesin bildiği İ. Seten’i anlatmaya gerek yok sanırım. Feridun için söylediklerimizdeki isim kısmını değiştirmek yeter sanırım.
Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe için bu tür iddialarda bulunanların neden 1 (yazıyla bir) tanesi bile saygın, nitelikli, aklı başında, değer verilen, toplumun onayladığı biri değildir acaba?
Neden taraflı tarafsız herkesin, yakınlarının, iş arkadaşlarının bile en hafif tabirle “karaktersiz” diye nitelediği bu insanlar Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe hakkında iddia ortaya atıyorlar acaba?
Neden toplumda saygı gören, “karakterli” bir tek kişinin böyle bir iddiası yoktur?
Bunlar derin konular, zaten Fenerbahçe Taraftarına Çağrı yapanların da aynı kategoride olması bizim için yeter de artar bir sebeptir…
İddia şu: 13 Mayıs 2001’de oynanan Galatasaray – Ankaragücü maçı için Fenerbahçe, teşvik primi vermiştir. Bunu da 15 Kasım 2004’te, Milli Takımın kamp yaptığı otelin lobisinde saat 22.00 – 02.00 arasında Milli Takım Teknik Direktörü Ersun Yanal İbrahim Seten’e anlatmış.
İ. Seten’in anlatımına göre o dönem Ankaragücü’nün başında olan Ersun Yanal, maçtan önce böyle duyumlar almış, futbolcularını çok sert şekilde uyarmış ama buna rağmen 6-7 futbolcusu kendisinden habersiz anlaşma yapmış, maç Ankaragücü’nün 2-1 üstünlüğü ile bittikten hemen sonra, daha soyunma odasında futbolcular duşlarını almamışken Ali Sami Yen’e gelen bir taksici içinde 300.000 dolar olan bir çantayı getirip Ersun Yanal’a vermiş. Ersun Yanal parayı alıp Ankara’ya gitmiş, 3 gün sonra, imza karşılığında bütün futbolculara ve çalışanlara parayı pay etmiş (Evet, nerenizle güldüğünüzü tahmin edebiliyorum)
Serhat Ulueren 21 Şubat 2005 tarihli Telegol programına Cafer Aydın’ı çıkararak bu iddiaları tekrar ettiriyor. 300.000 dolar bir ara 500.000 dolar oluyor ama, olsun. Önemli olan oluşturulan algı…
Mizansen, kurgu ve yalan haber ustası Serhat Ulueren neden böyle bir şey yaptı?
Bunun 2 temel nedeni var ve bunu birazdan öğreneceğiz.
Öncelikle 2005 yılında TBMM’de kurulan Şike ve Teşvik Araştırma Komisyonunda Cafer’in neler söylediğine Hürriyet’in haberiyle bir bakalım:
Komisyona bilgi veren Cafer Aydın, Star Televizyonu’nda yayınlanan haberdeki konuşmasının kasete alındığının farkında olmadığını ifade etti. Konuşmasının kasete alınmasıyla yayınlanması arasında 3 ay geçtiğini kaydeden Aydın, “Konuşmamın kasete alındığını öğrenince ‘Çoluğum çocuğum var, ne olur yayınlamayın’ diye yalvardım. Sadece ben değil, karım da kızım da yalvardı ama dinletemedik” diye konuştu.
Çok tedirgin bir tavırla konuşan Aydın, milletvekillerine, “Beni vuracaklar. 9 yaşında bir kızım var, inşallah onun ya da karımın önünde beni vurmazlar” dedi.
Haber devam ediyor:
Star TV Spor Haberleri Müdürü Serhat Ulueren ise Cafer Aydın’ın ifadelerinin neden çekim tarihinden 3 ay sonra yayınlandığı, bir amaç olup olmadığı yolundaki sorular üzerine, haberi sadece iyi bir gazetecilik yapmak uğruna ve reyting kaygısıyla hazırladığını söyledi.
Ulueren, Galatasaray Kulübü Başkanı Özhan Canaydın’ın “Ersun Yanal ile Hakan Şükür’ü barıştıralım” sözlerinden esinlenerek Ersun Yanal ile Hakan Şükür’ü bir programda biraya getirmek istediğini anlattı. Ancak, Yanal’ın tüm ısrarına rağmen bunu kabul etmediğini belirten Ulueren, bunun üzerine Yanal’ın da adının geçtiği bu iddiaları yayınladığını dile getirdi.
Ulueren komisyonda, futbolcu Cafer Aydın’ın, haberin yayınlanmasından sonra tedirginlik yaşadığını ve kendisine “Beni de öldürecekler, seni de öldürecekler” dediğini aktardı.
Bir de şu habere bakalım:
Petrolofisi Kulübü eski yöneticisi Şahin Ulu da söz konusu haberin Futbol Federasyonu Başkanı Levent Bıçakçı’nın Hakan Şükür’le sorun yaşayan Milli Takımlar Teknik Direktörü Ersun Yanal’ı yeme planının bir parçası olduğunu iddia etti. Ulu, Bıçakçı’nın televizyoncu Serhat Ulueren’e, “Sen bu haberi yayınla ertesi gün Yanal’ı görevden alacağım” dediğini ancak kendisinin söz konusu haber programına katılarak olayın gerçek yüzünü dile getirmesi üzerine “çark ettiğini” ileri sürdü.
TBMM’de kurulan Komisyonun teşvik primi iddiasıyla ilgili olarak dinlediği Ankaragücü çaycısı Ercan Özer aldıkları paranın “teşvik primi” değil rutin ”maç primi” olduğunu söyledi.
Komisyon, teşvik primi iddialarıyla ilgili olarak ayrıca Ankaragücü Kulübü eski yöneticileri Levent Doğan ve Aziz Köklü, Ankaragücü Kulübü Başkanı Cemal Aydın, Ankaragücü Kulüp Müdürü Aslan Gürsoy, futbolcular Yılmaz ve İsmet ile Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu Üyesi İsmail Özersin’i de dinledi.
Şimdi 2001’de verildiği iddia edilen teşvik primi haberinin neden 2004’te servis edildiğini bir daha değerlendirelim. 2000 – 2001’de, başında Ersun Yanal’ın olduğu Ankaragücü’nün nasıl bir takım olduğunu hatırlayanlar bilir. Daha sonra Gençlerbirliği ve Manisaspor’a da benzer futbol oynatan Ersun Yanal, Avrupa’nın da dikkatle takip ettiği bir teknik direktör olmuştur. Üstelik teşvik verildiği iddia edilen 2000 – 2001 sezonunda Ankaragücü’nün Fenerbahçe’yi de 2 – 1 yendiğini hatırlatmakta yarar var.
Ersun Yanal bu temposuyla ulusal bir konsensüs ile Milli Takımın başına getirilmiştir. Ancak kısa bir süre sonra tarihi bir hata (!) yapmıştır: Türk futbolunun imamı Galatasaraylı Hakan Şükür ile ters düşmüş, onu kadro dışı bırakmıştır. Bu, gerçekten de Liseli Medya ve Futbol Baronlarının affedeceği türden bir şey değildir.
Hiç vakit kaybetmeden çalışmalara başlanmış ve en iyi bildikleri şey olan “adam yeme”, “aşağılama”, “toplumda küçük düşürme”, “suçlu gösterme” “algı yaratma” faaliyetleri başlamıştır. Bu konuda Aziz Yıldırım üzerinde yeterince tecrübeli oldukları için hiç zorlanmazlar.
Algı yaratma, mizansen haber yapma, “objektif” yalan söyleme konusunda uzman olan Liseli Medyanın iftiharla mezun edilmiş öğrencisi Serhat Ulueren, 2004’te Ersun Yanal’ın hiç sevmediği ve Ersun Yanal’ı hiç sevmeyen Cafer’i bulmuş, ona bu sözleri söyletmiş, konuşmayı Cafer’e haber vermeden kayıt altına almış, sonrasında istediği gibi cımbızlayıp montajlayıp beklemeye başlamıştır. Ne zamana kadar? Ersun Yanal iyice yıpratılıp toplumun gözünde küçük düşürülüp, son bir darbeye ihtiyaç duyulduğu zamana kadar.
Programın tanıtımları TV’de dönmeye başladığında kendisini arayıp karısıyla birlikte yalvarıp yakaran, “Abi ne olur yayınlama, yalan söyledim, beni 9 yaşımdaki çocuğumun önünde vururlar” diyen Cafer’in belki de gerçekten hayatını tehlikeye atma pahasına cımbızlayıp montajladığı ses kaydını yayınlar.
Serhat Ulueren bu yayını hem kendi hırsı, hem de Liseli Medya’nın bekası için yapmıştır. Yayınlamasının altındaki bahsettiğimiz 2 neden bunlardır. Birincisi Ersun Yanal’ın yenmesi lazımdır; ikincisi ise, programına çıkmayı reddeden Ersun Yanal’a bir ders verilmesi gerekmektedir.
Nasıl güzel bir ülkede yaşıyoruz değil mi? Bunların hiçbirini hiç kimse bilmez. Ama sorsanız herkes, O sezon Fenerbahçe’yi de yendiği halde “Evet GS maçında Fenerbahçe Ankaragücü’ne teşvik verdi” der. İşte istenen de bu zaten. Bu algı yerleştirildi bir kere. 1000 sene de geçse zor değişir…
İDDİA: 12 Mart 2004 / İstanbulspor’un Beşiktaş’ı 2-1 yendiği maçtan sonra Cem Uzan’ın sahibi olduğu İstanbulspor’un kasasına kayıt dışı 600.000 TL girdi.
GERÇEK:
2004 yılı, hem Beşiktaş, hem de İstanbulspor için hatırlanmak istenmeyen bir yıldır diyebiliriz. Beşiktaş, neredeyse efsane olmak yolunda ilerleyen Serdar Bilgili Başkanlığında çalkalanmaya başlamıştı. Açıkça bir derin darbeye kurban edilen Serdar Bilgili bu maçtan 2 ay sonra Mayıs 2004’te Kongreye gitmiş, “bir daha bu kulübün kapısından girmem” diyerek çekilmiş ve yerine başka türlü bir efsane olan Yıldırım Demirören gelmiştir. Yani 2003 – 2004 sezonunun ikinci yarısı Beşiktaş için kabus gibi geçmiştir.
İstanbulspor ise, Uzan Holding bünyesinde A.Ş. olmuş, bir aile şirketine dönmüştür. AKP iktidarının ilk yok ettiği kurumlardan olan Uzan Holding yıllarca çeşitli iddialar, davalarla gündeme gelmiştir. Bünyesinde İstanbulspor dışında İmarbank, Telsim gibi çok sayıda şirket barındıran bu ekonomik imparatorluk kısa bir zaman içinde çökmüştür.
TMSF’nin birer birer el koyduğu Uzan şirketleri ile ilgili ortaya çıkan soruşturma mahkeme tutanakları dudak uçuklatacak cinstendi. Adeta bir saadet zinciri kuran Uzanlar, kendi holdingleri içinde maliyeye karşı bir “paralel yapı” kurmuşlardı.
O dönemin İmarbank mağdurlarını hatırlayanlar bilir. İmarbank’ın içinde sadece belli başlı üst düzey yöneticilerin bildiği bir ikinci hesap cetveli tutulmaktaydı. Banka mevduatları, biriken paralar, krediler vs, çift hesaba işlenmekteydi. 1. Hesap göstermelik, devlete ve resmi kurumlara sunulan içi boş, sadece kabul edilebilir rakamlardan oluşmaktaydı. Ailenin ve sadece üst düzey bazı yöneticilerin bildiği diğer hesap ise devletten gizli tutulmakta, Uzanlar tarafından boşaltılmaktaydı. “Banka Hortumlama” kavramını Türkiye İmarbank ve S. Demirel’in yeğeninin sahibi olduğu Egebank gibi bankaların bu icraatlarından öğrenmekteydi.
Uzanlara yapılan aralıksız operasyonlarla ortaya kayıt dışı bir başka holding muhasebesi çıkmaktaydı. Uzanların Telsim, İstanbulspor gibi tüm şirketlerinde vergi kaçırmak, devleti dolandırmak için her türlü teknik oyunu yaptığı, hesap edilemeyecek kadar çok parayı kayıt dışı olarak şirket bünyelerine dahil ettiği veya çıkarttığı tespit edilmiştir.
Başta Cem Uzan olmak üzere neredeyse tüm ailenin yurtdışına kaçtığı, şirketlere TMSF’nin el koyduğu, bünyesinde yıldızları toplamış, başında Aykut Kocaman gibi bir efsanenin oyuncu-teknik direktör olarak bulunduğu İstanbulspor’da ortaya çıkan 600.000 TL gibi kayıt dışı bir parayı Aziz Yıldırım’a ve Fenerbahçe’ye bağlamak müthiş bir kötü niyet zekasının ürünü olabilir ancak. “Nerem doğru ki” diyen devenin eğriliğinden Fenerbahçe’yi ve Aziz Yıldırım’ı sorumlu tutmak için ancak fırsatçı ve faşist zihniyetli olmak gerekir.
Üstelik o dönem Fenerbahçe İstanbulspor’dan Selçuk Şahin, Mehmet Yozgatlı ve Petkov’u transfer etmiştir. Halka açık bir şirket olan ve tüm para trafiği didik didik edilen Fenerbahçe’yi yukarıda anlattığımız Uzanların kayıt dışı ekonomik oyunlarına alet edene ancak “sen neyin peşindesin?” diye sorulur.
Gerek TMSF müfettişlerinin, gerekse savcıların soruşturmalarında herhangi bir kusuru bulunmayan Fenerbahçe’yi 10 yıl sonra bununla suçlayanlara tavsiyem, daha yakın bir tarihte, 2006’da GS kasasından çıkıp Denizli’ye giden ve belgesi kaybolan(!), gazete kupürleriyle “Ekmek kitap çarpsın ki biz onu Song’a vermiştik” delili (!) sunulan 1 milyon doları araştırsınlar.
Araştırma sırasında karşınıza Song’un “Ben öyle bir para almadım; madem mahkemede bana verdiğinizi söylediniz ve kabul edildi, o halde verin o paramı” dediğini göreceksiniz. “Gemlik’e doğru denizi göreceksin, sakın şaşırma…”
İDDİA: 15 Aralık 2002 / İlyas Tüfekçi, Telegol programında Aziz Yıldırım’ın kendisini ölümle tehdit ettiğini söyledi.
İDDİA: 7 Mart 2003 / Engin Verel Aziz Yıldırım tarafından bacağından vuruldu.
İDDİA: 15 Şubat 2003 / Abdullah Çevrim Aziz Yıldırım tarafından darp edildi.
İDDİA: 29 Mayıs 2003 / Vatan spor muhabiri Feridun Niğdelioğlu Aziz Yıldırım tarafından bıçaklandı.
GERÇEKLER:
Bu olayların hepsini birden değerlendirmekte yarar var. Yukarıda 3 tane Fenerbahçelinin ismi verilerek olay Aziz Yıldırım’a bağlanmak istenmiştir. Bu durum, son dönem AKP ve ÖYM adaletinin “suç yarat, delil uydur” taktiğinin bir örneğidir. İsimlerin Fenerbahçeli olması sağlanarak Aziz Yıldırım’la ilişkilendirilmesi kolaylaştırılmaya çalışılmaktadır. Oysa bu olayların yanında, aynı dönem içinde
Ahmet Çakar
Hıncal Uluç
Kazım Kanat
Fatih Altaylı
Osman Tamburacı
Hadi Türkmen
Alp Yalman
Kaya Çilingiroğlu
gibi isimler de darp edildi, tehdit edildi, kurşunlandı. Bunları neden eklemediniz bu yazıya? Bunları da Aziz Yıldırım yaptırmıştır belki. Yalan ne kadar büyük olursa, inananı o kadar çok olur oysa. Bütün bu olayların Türk Futbolunun karanlık dönemi olan Haluk Ulusoy dönemine denk gelmesi de tesadüf müdür acaba?
Aralık 1997’deki TFF Kongresi’nde karşı karşıya geldiği Çakıcı ile zaman içinde barışan, hatta Mehmet Ağar – Mesut Yılmaz – Ergun Gürsoy aracılığıyla ranta dayalı dostluk kuran Ulusoy’u görmezden gelmek, aklamaya çalışmak hangi aklın mantığın ürünü olabilir ki?
Hıncal Uluç’u kurşunlayanların bindiği 34 UM 3115 plakalı aracın ruhsat sahibinin Alaattin Çakıcı’nın karısı Nuriye Uğur Çakıcı olması ne anlama gelmektedir acaba?
Aziz Yıldırım ile ilgili, buna benzer tek bir somut deliliniz var mı? Gerçi olsa çoktan Taksim Meydanında sallandırırdınız. Aziz Yıldırım ile ilgili, kenar mahalle kadınlarına yakışan türden dedikodularınız dışında tek bir somut delil olsa, zaten size gerek kalmaz, her zaman olgunluğuna ve sağduyusuna güven duyulan Fenerbahçe Taraftarı ve Kongre Üyeleri 1 dakika içinde gereğini yapar. Aziz Yıldırım çıktığı her Kongrede hepinizi birden üst üste koyup ezip geçiyorsa, hep beraber oturup bir düşünün. Utanmadan isyana çağırdığınız ortalama bir Fenerbahçe Taraftarı ve Kongre Üyesi dahi hepinizden daha akıllı, namuslu ve niteliklidir. Kendi pisliğinizde kendinizi eğlendirirsiniz ancak…
İlyas Tüfekçi, 15 Aralık 2002’de Telegol programına telefonla bağlanmış, Aziz Yıldırım’ın kendisini ölümle tehdit ettiğini söylemiş, hızını alamayıp gece yarısı evinden stüdyoya gelerek aldatılan kadın hezeyanıyla aynı iddiayı stüdyoda tekrarlamış, birkaç gün gündemde kalmıştır.
Peki ben size, Aziz Yıldırım’ın İlyas Tüfekçi ile hiçbir hukukunun olmadığını, Fenerbahçe’de oynamış eski bir futbolcu ve acemi ve amatör bir Teknik Adam olmanın ötesinde hiçbir vasfının da olmadığını söylesem? Yetmez, biliyorum.
O halde bu aldatılan kadın hezeyanın asıl sebebini açıklayalım: İlyas Tüfekçi, o sezon Fenerbahçe ‘nin başında olan Werner Lorant’ın Almanya’dan çok yakın arkadaşıdır. Takımın başına Lorant’ın getirileceği konuşulmaya başlanınca, kendisi de” yardımcı antrenör olarak teknik ekibe katılacağı hayalleri” görmeye başlamıştır. Hatta bu konuda bazı isimler onu yüreklendirmiştir. Ancak bu hayaller Aziz Yıldırım’ın onay vermemesi ile suya düşmüştür.
Şimdi daha iyi anlaşılıyor değil mi; İlyas Tüfekçi’nin hayatında hiç kendisi ile muhatap olmamış Aziz Yıldırım’a saldırmasının sebebi? Tabi ki bütün senin için de “gerçeklerin ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır” İlyas Tüfekçi.
Abdullah Çevrim’i Aziz Yıldırım’ın darp ettiğini/ettirdiğini söylemek ne kadar da makul bir yalan değil mi? Eğer öyle olsaydı, kısa bir süre sonra Aziz Yıldırım’ın hala basın toplantısında yanında Abdullah Çevrim olur muydu? O toplantıda Aziz Yıldırım Ulusoy’u, Uluç’u ve Altaylı’yı Fenerbahçe düşmanlığı yapmakla suçluyordu. Peki sizce dolayısıyla kimi suçluyordu?
Feridun Niğdelioğlu konusuna cevap vermek bile benim için “aşağılanmak” olacaktır. Bu adamı ve bu adamla ile ilgili bundan 11 yıl önceki bu iddiaları belki o gün ciddiye alan Fenerbahçeliler olmuştur. Ama aradan geçen 11 yıl içinde nasıl bir mikser olduğunu, dünyanın en çok “yalanlanan” habercisi olduğunu bizzat kendisi sağladığından üzerinde konuşmaya bile değer görmüyorum.
Çocuğuma Yalancı Çoban masalını anlatırken çobanın adına Feridun diyorum. Neden yalancı çobana Feridun diyorsun diyenlere ise “çok gerçekçi oluyor” diyorum. Anlayan Anlar…
Aziz Yıldırım için oluşturulmaya çalışılan mafya algısı liseli medyanın “cambaza bak” taktiğinden başka bir şey değildir. Başlarında bizzat Jurrasic Park’tan tanıdığımız Hıncal Uluç’un olduğu ve onun yetiştirdiği onlarca tetikçi ve manipülatör gazeteci (!) tarafından beslenen bu algı, Fenerbahçe’nin yükselişini engellemek, haklarını masa başında gasp etmek ve toplumda Aziz Yıldırım’la ilgili sistematik bir suçlu portresi oluşturmak için yıllardır var gücüyle çalışmaktadır.
Dışarıdan gelen bir araştırmacı, günümüzdeki Türk futbolu özelinde Türk sporunu 1998 öncesiyle kıyaslayarak araştırmaya kalksa gerçekten de “her taşın altında” Aziz Yıldırım’ı görecektir. Ama o taşlar ülke sporuna katkı için bizzat Aziz Yıldırım tarafından döşenmiş taşlardır. Sevilsin sevilmesin, ülke sporuna çağ atlatan, olimpiyat sporlarını Türkiye’de yücelten birine söylenecek en son sözlerdir bunlar. Aziz Yıldırım, sadece Fenerbahçe’nin değil, ülke sporunun gördüğü en büyük spor adamıdır.
1998’den önce Türkiye’de kim voleybol (özellikle de kadın voleybol) maçlarını izliyordu?
1998’den önce Türkiye’de kim basketbol maçlarının şifreli kanaldan verileceğine inanırdı?
1998’den önce voleybolda kim Türkiye’den Avrupa ve Dünya şampiyonu takımların çıkacağını hayal ederdi?
1998’den önce kim Türkiye’de basketbola bu kadar yatırım yapılacağını, Milli Takım’ın dünya ikincisi, bir kulüp takımının (Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı) final four, hatta final oynayacağını hayal edebilirdi?
1998’den önce Türkiye hangi olimpiyatlara, hangi branşlarda kaç sporcuyla katılmıştır?
Son olimpiyatlara rekor sayıda sporcuyu kim göndermiştir?
“Ata sporumuz” Güreş ve Halterde doping ve şike skandallarıyla Türkiye’nin rezil olmasının Fenerbahçe’nin bu branşlara sahip olmaması ile ilgisi var mıdır?
1998’den önce, 15 yıl sonra ülkede bu kadar modern futbol, basketbol, voleybol, yüzme, atletizm, salon ve statlarının, antrenman tesislerinin olacağını kim öngörebilirdi?
Bu örnekler saymakla bitmez…
Elinizde tek bir delil olmadan dedikodu yapacağınıza yukarıdakiler gibi, gerçek, elle tutulur, gözle görülür bir tane örnek verin. Belki o zaman Kenar Mahalle Kadınlığından “adam”lığa ilk adımı atmış olursunuz.
Bugün hepinizin aynı çöplükte Aziz Yıldırım’a sallaması ile salladığınız Aziz Yıldırım’ın yıllardır kutsal FBSK Başkanlığı yapması da, aslında herkesin HAK ETTİĞİ yerde olduğunun net örneğidir. Yani kısaca, herkes bulunduğu yere çok yakışıyor…
İDDİA: 14 Aralık 1999 / Pendikspor maçından sonra Rüştü Rençber Aziz Yıldırım tarafından dövüldü.
GERÇEK:
Pendikspor maçının ve bu olayın olduğu tarihte Aziz Yıldırım yurt dışındadır. Maçtan önce Amerika’ya gitmiştir. Takım o gün çok kötü bir oyunla Kupa’dan elenmiş, bütün Fenerbahçeliler hayal kırıklığına uğramıştır. Ve neredeyse bütün Fenerbahçeliler sorumluluğun gamsız davranan futbolcularda olduğunu düşünmektedir. Tesislere gelen futbolcular üzgün ve sinirlidir. Dışarıda bekleyen bir grup Fenerbahçe taraftarı da öfkelidir. Durumdan haberdar edilen Aziz Yıldırım, herhangi bir olumsuz durum yaşanmaması için güvendiği isimlere tesislere gitmelerini, duruma hakim olmalarını ister. Bu isimlerden biri de Mecnun Odyakmaz’dır. Takım kaptanı Rüştü, Alpay’ın odasındadır ve Odyakmaz’ın geldiğini duyunca onunla görüşmek ister. Bir süre sonra odaya çıkan Odyakmaz Rüştü’nün telefonla konuştuğunu ve sürekli “tamam Başkanım, anladım Başkanım…” gibi sözler söylediğini duyar. Aziz Yıldırım’la konuştuğu zannedilir ama sonradan anlaşılır ki, Ali Şen’le konuşmaktadır. Rüştü Ali Şen’den yardım istemiş, Ali Şen, Yavuz Kayral’a haber vermiş, o da emniyetle görüşmüş ve Rüştü için tesis çıkışına polis kordonu yapılacağını, güvenliğin sağlanacağını söylemiştir. Bu güvenceyi alan Rüştü, odaya gelen Odyakmaz’la konuşmaz, aşağıya iner ve arabasına binip çıkışa gitmeye çalışır. (Bu sırada diğer futbolcular içeridedir) Kendisine, nereye gittiği, neden konuşmadığı sorulduğunda, kendisini korumak için gönüllü olarak gelen insanlara ters cevaplar verir: ” Size ne? Size mi hesap vereceğim?” Çıkmasının hem kendisi, hem de diğer arkadaşları adına tehlikeli olacağı söylenmesine rağmen, agresif davranmaya devam eden Rüştü ile orada bulunanlar arasında ipler gerilir ve küfürleşmeler fiziksel temasa dönüşür. Tartaklayanlar arasında İbrahim Gümüştekin de vardır. O anın gerginliği ile, kendiliğinden gelişen kısa süreli bir olaydır.
Ancak, aradan belli bir süre geçtikten sonra olayın bu şekilde doğrulanmasının yanında ilginç bir detay daha ortaya çıkmıştır. Muhabir Lube Ayar’ın ortaya çıkardığı olayı fanatik Galatasaray’lı Fatih Altaylı’dan dinlemekte yarar var:
“Geçen hafta Kanal 1 Haber’de ilginç bir haber yayınladık.
Yıllardır karanlıkta kalan “Fenerbahçe kalecisi Rüştü’yü kim dövdürdü” sorusunun yanıtını veren bir haber. Biz bu haberi yayınlayacağımızı duyurunca spor camiasındaki bütün tanıdıklarım araya girerek “Tahir Kıran arkadaşımızdır. Lütfen bu haberi yayınlama” dediler. Elbette ki, dinlemedik.
Haberi yapan muhabir arkadaşımız Lube Ayar bu haberi uzun zaman önce ele geçirmişti.
Tamamen resmi kayıtlara ve mahkeme tutanaklarına girmiş bilgilerden oluşan haber, Lube Ayar tarafından çok önce yakalanmış ancak Ayar’ın o dönem çalıştığı Milliyet Gazetesi bu haberi kullanmamıştı.
Büyük ihtimalle beni arayanlar Milliyet’i de aramışlardı.
Haberde adı geçen Tahir Kıran’ı hiç tanımam.
Sadece geçmişte Aziz Yıldırım muhalifi olduğu için kendisine sempatim vardı.
Sonuçta bütün aracılara rağmen haberi yayınladık. Haberde çok net ortaya çıkan bir gerçek vardı:
Rüştü’nün dövülmesi ne benim zannettiğim gibi Ne Aziz Yıldırım’ın işiydi, ne de organize bir eylemdi.
Sivasspor Başkanı Mecnun Otyakmaz’ın adamları, spontan gelişen bir olayda Rüştü’yü tartaklamışlardı ama önceden planlanmış bir durum yoktu. Haberin ortaya çıkardığı bir gerçek daha vardı.
Rüştü’yü dövenleri kulübe üye yapan Aziz Yıldırım değil, Tahir Kıran’dı.”
Rüştü’ye saldıranların, kapıda ellerinde sopa ve benzin bidonlarıyla bekleyenlerin kimlerin adamı olduğu çoktan anlaşılmıştır. Aziz Yıldırım kompleksi ve düşmanlığının gözünü kararttığı kesin olan Tahir Kıran’ın bu uğurda servetini bile harcamaktan çekinmeyeceği aşikardır. Hayattaki yegane amacı, baş edemediği, hiçbir konuda yenemediği, hep altında ezildiği bir adamla uğraşmak olan birine ancak acınır. Onun peşinden gidenlere ise sürüngen demek bile iltifat olur…
• İDDİA: (3 Mayıs 1998) / 1997 – 1998 sezonunun sondan ikinci (33.) haftasında Şekerspor – Fenerbahçe maçında Fenerbahçe şike yaptı.
GERÇEK:
Aziz Yıldırım o tarihte henüz 2.5 ay önce 1 oy farkla, zorla Fenerbahçe Başkanı seçilmiş genç bir yöneticidir. Aslında bu olay 22 Aralık 1997’deki TFF seçimleri sırasında ve sonrasında yaşanan olayları bilmeden açıklanamaz.
TFF Başkanı Abdullah Kiğılı istifa etmiş ve seçim sürecine girilmiştir. Adaylar, GS eski başkanı Alp Yalman, Beşiktaşlı eski futbolcu Mustafa Kefeli ve Kiğılı’nın çalışma arkadaşı Haluk Ulusoy. Delegeler Ankara Sheraton Oteli’nde kamp kurmuştu. Ancak otelin tek kampçıları onlar değildi. Otelin üst katında Sedat Peker ve adamları, orta katlarda Alaattin Çakıcı ve adamları vardı.
Her iki mafya ailesi de Mustafa Kefeli’yi destekliyordu. Ayrıca, Kaya Çilingiroğlu, Şadan Kalkavan ve Ayhan Bermek de Kefeli’yi destekleyenler arasındaydı. Seçimlerden birkaç gün önce Ulusoy’u arayan FB Başkanı Ali Şen kendisini destekleyeceğini söylemesine rağmen 2 gün sonra tekrar arayarak Mustafa Kefeli’yi destekleyeceklerini, kendisinin de seçimden çekilmesi gerektiğini, kötü şeyler olacağını, tehdit aldığını söylemiştir.
Bu durumda Ulusoy ve Yalman’ın pek şansları yoktu. Ama Ulusoy müthiş bir hamle yaparak devreye Mehmet Ağar’ı soktu ve tüm dengeleri değiştirdi. Mafyaya karşı Susurluk Çetesi karşı karşıya gelmişti. Mehmet Ağar otele Korkut Eken ve adamlarını yollayınca Peker ve Çakıcı oteli terk ettiler ve seçimi Ulusoy kazandı. Aslında ne Ulusoy kazandı, ne Kefeli kaybetti. Kazanan Ağar, kaybeden ise Çakıcı ve Peker oldu.
Böyle bir TFF seçiminden ve onun başkanından bahsetmeden Şekerspor – Fenerbahçe maçında şikeden bahsetmek ancak Şark Kurnazlığıdır ve yavşakça bir tavırdır.
Madem öyle, şu sorulara da cevap verilsin o halde:
• Çakıcı Ulusoy’dan intikam alma yemini etmemiş midir?
• TFF Üyelerinin çocuklarının öldürüleceği haberleri yayılmamış mıdır?
• Hadi Türkmen bu nedenle istifa etmemiş midir?
• Haluk Ulusoy bu tehditten araya Ergun Gürsoy’u sokup kurtulmamış mıdır?
• Gürsoy’un hatırını kıramayan Çakıcı öldürme yeminini bozmasına kefaret olarak Ulusoy’dan Eyüp Sultan’da 100 koyun kesmesini istememiş midir?
• Ortada dönen bunca ranta rağmen Çakıcı’nın sadece “hatır” ve 100 koyun karşılığında vazgeçtiğine inanacak kadar salak mıyız?
• Yapılan pazarlıkların içeriği nedir?
Bu entrikaların döndüğü seçimlerden sonra yaklaşık 8 yıl Türk Futboluna hükmeden derin ve karanlık Haluk Ulusoy zihniyetini bilmeden Fenerbahçe’ye sallamak korkaklıktır, fırsatçılıktır, acizliktir, had bilmezliktir, zavallılıktır.
Bir yanına Mehmet Ağar’ı, diğer yanına Mesut Yılmaz’ı alan Ulusoy’un bizzat Askeri Vesayet ve Derin Devlet döneminin en önemli futbol figürü olduğunu bilmeyen mi kalmıştır? Diğer başlıklarda da göreceğimiz gibi, Ahmet Çakar, Hıncal Uluç, Engin Verel’in vurulduğu dönem, işte bu dönemdir.
2005 yılında Neşe Düzel, dönemin Bakanı M. Ali Şahin’e bu tür dövülme, bıçaklanma ve vurulma olaylarını sorduğunda aldığı cevap gayet açıklayıcıdır: “Futbolumuzda futbola şikeyi karıştıran, haksız çıkar sağlamaya çalışan üst düzey insanların olduğunu inkâr edemeyiz.” Bakanın kastettiği kişiler bizzat Ulusoy ve avanesiydi.
Futboldaki bireysel şike ve teşvik girişimlerinin ötesinde Ulusoy döneminde mafya, futbolun içine KURUMSAL olarak yerleşmiştir. Üçü de Galatasaraylı olan Yılmaz, Ağar ve Ulusoy’un yaptıklarını bilmeyen mi kalmıştır? Bu konu bu yazının değil, başlı başına bir kitabın konusudur aslında.
Ulusoy döneminde en çok canı yanan, en çok kupa ve şampiyonluk kaybeden kişi olan Aziz Yıldırım’a laf söyleyecek insanın vicdanı değilse bile en azından ellerinin biraz “temiz” olması gerekir. Eğer Aziz Yıldırım’ın Askeri Vesayet ve Ulusoy’la arası iyi olsaydı, en azından 2006 şampiyonluğunu göz göre göre kaybetmezdi. O maçın hakemi Ulusoy’un tetikçisi Selçuk Dereli’nin Fenerbahçe’nin kadrolu kritik maç hakemi olduğu hatırlanırsa kaybedilen Türkiye Kupaları da anlamını bulacaktır.
Haluk Ulusoy’dan habersiz tek bir şike ve teşvik girişimi olması mümkün değildi, çünkü bizzat tek merkezden, kontrollü ve pervasızca yapılıyor ve yönetiliyordu. Hatta Ulusoy, 1999’da Avrupa Şampiyonası elemelerinde Milli Takıma avantaj sağlamak için Macaristan – Portekiz maçında Macaristan’a 750.000 dolar göndererek Galatasaray’dan sonra Milli Takımla da uluslararası şike ve teşvik işlerinde master yapıyordu. İsviçre maçında yaşananlar ise Ulusoy ve Terim’e yakışan pastanın çileği olur herhalde…
Uzatmadan bitirirsek; yönetimde olduğu yaklaşık 8 yıl boyunca her türlü şaibeye ve pisliğe bulaşmış olan Ulusoy ve ekibinin, hakemlerle, yöneticilerle, futbolcularla ne tür şikeler yaptığını da, başkalarını zor duruma düşürmek için ne tür oyunlar yaptığını da bilmeyen yoktur. Hayatında uyuşturucu kullanmamış birinin evine veya cebine biraz uyuşturucu koyup polise ihbar etmek eskiden de, günümüzde de sık kullanılan bir yöntemdir.
Haluk Ulusoy göreve geldiğinde Fenerbahçe büyük puan farkıyla ilk devreyi lider bitirmek üzeredir. Üstelik şampiyonluktaki rakibi Galatasaray değil, Trabzonspor’dur. Aziz Yıldırım, Ulusoy’dan yaklaşık 1.5 ay sonra Fenerbahçe Başkanı seçilmiş ve fakat her ne hikmetse, bir anda Fenerbahçe’nin rakibi Trabzon olmaktan çıkıp hiç hesapta olmayan Galatasaray olmuştur. Ulusoy seçildikten kısa bir süre sonra Fenerbahçe 2. devrenin ilk maçında, Gaziantep deplasmanında saçma hakem kararlarına maruz kalır, kırmızı kart görür ve maçı 2-0 kaybeder. Teknik Direktör Bariç’in maç sonrası hakem hakkında söyledikleri oldukça manidardır: “Samsunspor maçımızda 3 tane net penaltımızı vermeyen de bu hakemdi, bu adam bizi doğruyor” Maçın hakemi kim miydi? Tabi ki Ulusoy’un çok sevdiği Metin Tokat…
Söz konusu Şekerspor maçına gelindiğinde ise 9 puan geride olan Galatasaray çoktan 4 puan öne geçmiştir bile. Ulusoy’dan önce Fenerbahçe 16 maçta 39 puan toplamışken, Ulusoy’dan sonra 18 maçta ancak 32 puan toplayabilmiştir. Galatasaray ise 16 maçta 30 puan toplamışken Ulusoy’dan sonra 18 maçta 45 puan toplamıştır. Asıl sorgulanması gereken bu durum iken sırf Aziz Yıldırım’a vurmak adına bunları görmezden gelmek, böyle bir sezonda Fenerbahçe’nin şike yaptığını söylemek ancak ve ancak travmatik acil tedaviye muhtaç “Aziz Yıldırım kompleksi”nin insana söyletebileceği sözlerdir.
O sezon Fenerbahçe, ligin ilk devresinde 7- 0 yendiği, 2. Lige düşen Şekerspor’u 33. haftada Ankara’da yenememiştir. O maç 1-1 bitmiştir ve aynı saatlerde Ali Sami Yen’de klasikleşen bir GS-İstanbulspor maçı daha oynanmış ve GS, piyangodan çıkar gibi şampiyon yapılmıştır. Bu, PARALEL YAPI’nın Yılmaz – Ağar – Ulusoy üçgeniyle “1. Galatasaray Projesi”nin bir parçasıdır. (Bu arada, aynı Şekerspor’u 25. Haftada Ankara’da Galatasaray’ın, ilk devreyi 2-1 geride kapattığı maçta 4-2 yendiğini de belirtelim.)
Maçtan sonra “Fenerbahçe küme düşen Şekerspor’u yenemiyorsa, zaten şampiyon olmasın” diyen çiçeği burnunda Başkan Aziz Yıldırım’a ise bugün ancak “saf” denir. Ama o da zamanla anlayacaktı, nasıl bir güçle, içerde ve dışarıda nasıl gözü kararmış düşmanlarla karşı karşıya olduğunu…
Üstelik aynı sezonun namuslu Şekerspor’unun 30. Haftada , ligde hiçbir iddiası ve sıkıntısı olmayan Bursaspor’u Bursa’da 6 – 0 yendiği maçın görüntülerini izlemenizi tavsiye ederim. Belki o zaman kimi kiminle şike yapmakla suçladığınızı daha iyi anlarsınız! 31. Haftada da yine ligde hiçbir iddiası olmayan, Fenerbahçe’yi 2-1 yenen Kocaelispor’u da 2-1 yendiğini belirtelim. (Ligin sonlarına doğru nasıl da temizleniyordu Ulusoy’un ligleri, hatırlarsınız) (31. Haftaya 63’er puanla eşit puanda giren Fenerbahçe şampiyonluğu 4 puan farkla Galatasaray’a kaptırmıştı(!) yine şanssız bir şekilde!)
Şekerspor maçını tribünden izleyen Bursa seyircisinin ne kadar utandığını tahmin etmek zor değil. Daha maçın başında şikeyi anlayan Bursa seyircisi, Bursa ataklarında ıslıklamış, Şekerspor’un her golünde çılgınlar gibi alkışlamıştır. Maçın hakemini merak edene de söyleyelim: Alican Lakot… Söyleyeceklerim bu kadar efendim!
Önce TFF ve kurullarını, sonra yayıncı kuruluşu ele geçirdi… Önce durumu özetleyelim; “TFF ile Digiturk arasında 2010 yılında 4+1 yıllığına imzalanan yayın ihalesi 2015 yılında son bulacaktı, Digiturk, TFF’ye yeniden ihale yapılmaksızın 3 yıllığına uzatma başvurusu yaptı ve TFF kabul etti. İlk etapta Rekabet Kurumu onaylamadı, sonraki süreçte 3 yıllık uzatma başvurusunu 2 yılla onadı böylelikle ihaleye gidilmeden (ki gidilseydi kulüpler daha fazla para kazanacaktı) 2017-2018 sezonunu da kapsayacak şekilde yayın hakları Digiturk’te kalmış oldu.” Burada bir sorun olduğu açık ama nedendir bilinmez Kasımpaşa Rekabet Kurumuna yayın ihalesinin gözden geçirilmesine dair itirazda bulunuyor.
Şimdi Düşünülmesi gereken şey burada 21/05/2012 tarihinde uzatılmış bir sözleşmeye neden 19 ay sonra itiraz edilmiştir ?
Kasımpaşa’nın bağlı olduğu Ciner Holding’in TMSF’nin elinde olan Digitürk’e talip olduğunu hepimiz gazetelerden okuyoruz, hatta bu konuda rakibi olan Türk Telekom hakkında, kendi medya grubunda yapılan haberler nedeniyle mahkemelik, yani Ciner holding Digitürk’ü almaya kafasına koymuş, bu konuda çok ciddi…
15/12/2013 Olaylı Kasımpaşa Beşiktaş maçı oynandı. Maç 2-1 Kasımpaşa’nın üstünlüğü ile bitti ama maç esnasında olan 2 olay maçın önüne geçti.. Beşiktaş TFF’ye başvurdu.
17/12/2013 Tarihinde yapılan bir operasyon ile Hükümet ve Cemaat arasındaki gerginlik su yüzüne çıkmakla kalmadı, daha da alevlendi. Hemen hemen hergün yeni bir kaset, yeni bir iddia ayyuka çıkıyor.
19/12/2013 Al Jazeera Digitürk’ün çoğunluk hisselerini almak için, Digitürkü yakın takibe alıyor. Hemen Akabinde 22/12/2013 Kasımpaşa 19 ay önce yapılan uzatmaya itiraz ediyor.
Paralel yapı, 17/12/13 tarihinden önce, yani bu kavgalar alevlenmeden Ciner Holding’e Digitürk için söz mü verdi ?
Sürtüşmeler başlayınca, Ciner holdingin Türk Telekom ile mahkemelik olmasının sebebi, Verilen sözden emin olmamaları nedeniyle, yaptığı agresif habercilik miydi?
İhalesiz Uzatılan yayın sözleşmesinden 19 ay sonra, Kasımpaşa’nın yaptığı itirazın nedeni Al Jazeera’nın Digitürk ile ilgilenmesimiydi ? Madem 1 usulsüzlük var 19 ay sonra mı akıllarına geldi?
Al Jazeera’nın Digitürk ile ilgilenmesinin sebebi 2017-18 sezonuna kadar uzatılan yayın sözleşmesinin garantisi mi verildi ?
Kasımpaşa Beşiktaş Maçının TFF kararı, Kasımpaşa’nın Rekabet kuruluna yaptığı itiraza göre mi değerlendirildi?
Paralel yapı ile hükümet arasında bir kavga olmasaydı Bugün Digitürk’ün sahibi Ciner Holding mi olacaktı? Bu sürtüşme dahilinde DigiTürk’ün sahibi Al Jazeera mı olacak?
TFF kararlarını Yayın ihalesine göre mi alıyor ? TFF kararlarında yayıncı kuruluşun etkisi nedir?
Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal, karşıya tüküreyim dersem hepiniz ordasınız…… Neyse biz kendi işimize bakalım, Asıl irdelenmesi gereken konu Fenerbahçe açısından şudur;
Fenerbahçe yayın havuzundan çıkmak isterse ne olur?
Peki bir kulüp yayın havuzundan çıkmak isterse bunu nasıl başarır veya bu izni nasıl alır, kanunda şöyle geçiyor.
Kanunlarda açıkça belirtildiği gibi yayın havuzunun tüm yetkileri şayet TFF bunun aksini söylemediği artık ben yapmıyorum demediği sürece TFF’nin elinde bulunuyor. Tüm yazılanları ve kanunları gördükten sonra Hükümet’in neden TFF’yi ele geçirmek istediğini bunu yaparak neyi amaçladığını görüyoruz. Hükümet yalnızca sportif alanda değil aynı zamanda kulüplerin ekonomik olarak en büyük gelir kaynağı olan yayın hakları havuzunu da ele geçirmiş durumda.
Benim ilgimi çeken Zekeriya Alp ile konuşan Ömer Faruk Ünal. İki sebeple dikkatimi çekti. Şöyle bir şey yazmıştı
Ömer Faruk Ünal bu röportajdan birkaç gün “Hakem Odası” adlı köşesinde “MHK akıllı olmazsa TFF değişecek” anlamına gelecek bir yazı yazıyor. Türkiye Gazetesi’nde adını bile duymadığımız biri köşe yazsa ne olur demeyin. O köşeler oldukça rantabl kullanılabiliyor.
3 Temmuz’daki iftira kampanyasını hatırlayın. Aziz Yıldırım hakemleri fişlemiş haberini. Sonra gerçek anlaşılmıştı.
Bir kongre üyesi bir gazetede çıkan “Hangi hakem hangi takımın taraftarı” başlıklı yazıyı yollamış, o yazı da arşivlenmişti
Tam metnini bulamadım ama tapelerde konuşulduğu kadarıyla Ömer Faruk Ünal bu hakemlerin taraftarlık ilişkisini yazmış. Bir köşe yazısı ama..
Bir köşe yazısı bir köşe yazısını çoğaltıp dağıtabiliyor O yazılarda Fenerbahçeli olan hakemlere bakın (23 Mart 2011)
Fenerbahçe’yi son yıllarda en çok üzen hakemlerin bu listede Fenerbahçeli ilan edilmesi ilginç. Haberin kastı da açık..
Aynı kişiler şimdi de Yunus Yıldırım üzerinden vurma peşinde. MHK Başkanı da efelenmiş. Birkaç gün önce Fanatik bir soru sordu. Nerede cevap?
Fanatik “Hakemlerin patronu kim” diye sordu. Zekeriya Alp için bir nevi kukla iddiasında bulundu Oğuz Sarvan’ın yönettiğini yazdı.
Şike iftirasıyla bağlantılı tapeler hakkında genellikle yazmıyordum. Lehte olanları da (TS tarafı) aleyhte olanları da toptan reddediyordum.
Bugün bir istisna yapacağım. Çünkü bazı kesimlerin “gerçekleri” bildiği halde “kasten/kastı aşan” tutumları hakikaten sabırları taşırıyor
3 Temmuz iftirasını kamuoyuna kabul ettirmek için “KOL GÜCÜ” sağlamak amacıyla kullanılan/aldatılan Trabzonspor taraftarı hala kullanılıyor.
Görüldüğü kadarıyla Trabzon’da bir “şike ekonomisi” oluşmuş. Az sonra yazacaklarım Trabzonlular, hatta Trabzonsporlular ile ilgili değil…
Saf taraftarlara diyecek bir şey yok. Ama “TRABZONDAN, TRABZONSPORDAN GEÇİNENLERLE İLGİLİ” hala “SEYRE DEVAM” edenlere bir çift lafım var.
Trabzonspor’dan geçinenlerin mutad girişimleri ve ısrarla onların eylemlerini bilip seyretmeye devam edenler yaşayacakları şoka hazır olmalı.
Trabzondan geçinenlerin maceraları (Fenerbahçe’yle mücadele adı altında toplanan paralar) yakında mutlaka ortaya çıkacaktır. Buna kuşku yok..
Tapelerle ilgili konuda bazı hususları paylaşmak isterim. 3 Temmuz sürecinde kullanılan tapelerle ilgili benim en çok ilgimi çeken husus şu: Emniyet, Savcılık ve mahkeme sürecinde 2 türlü tape değerlendirmesi var. Fenerbahçe ile ilgili tapeler, TS ile ilgili tapeler
Birazdan örneklerini de açıklayacağım. Hepimiz ezberledik. Ancak her yazılanı herkes okumuyor. Israrla diğer sporseverlere anlatmak lazım.
16 Ağır Ceza Mahkemesi’nin Fenerbahçe tapelerine bakışı ile TS tapelerine bakışı taban tabana zıt. Bunu kamuoyu bir türlü kavrayamıyor..
16. ACM’nin Fenerbahçe’nin aleyhine bu bakış açısını örneklerle açıklamak lazım. Örnekler ve içerikleri daha fazla okundukça anlaşılacaktır.
En önemli husus 16. ACM’nin gerekçeli kararında (mealen) yazılan ifade. “tapeleri tek başına delil olarak kabul etmedik” kısmı
16. ACM heyeti “Tapeler mahkeme heyetinin kanaatini oluşturdu, pekiştirdi. Tapelerden diğer kanıtlarla bütün olarak bu açıdan faydalandık”
Eğer tapeler “kanaat” oluşturmak için faydalanılan bir belge ise o halde TS bağlantılı tapelerden neden hiçbir sonuç çıkarılmadı..
Taplerin bir kısmı soruşturmayla ilgisiz bulunarak dosyadan çıkarılmış. Bu nedenle mahkeme göremedi diyelim. Dosyaya konan tapeler var…
Aynı konuda aynı tonda konuşan Fenerbahçe yöneticisinin sözlerine kanıt, neden TS yöneticisininki için her türlü şüpheden uzak değil deniyor.
Son zamanlarda ortaya çıktı ki (öküz ölüp ortaklık ayrıldı sonrası) tapelerin değerlendirmeye alınıp alınmaması konusunda yargı “etkilenmiş”
Yargı sürecinde etkin olan ve kamuoyunu yönlendiren kişilerin TS’lu işadamlarından, kamu görevlilerinden nakdi destek aldığı da yazıldı.
Şimdi, hem yargı makamlarının, hem TS yönetiminin, hem siyasi otoritenin “tapeler nasıl dosyadan çıktı” diye sorması gerekmez mi?
Hatta daha öteye geçilip “Aynı içeriğe sahip tapeler” ortadayken neden bir taraf peşinen suçlu bulundu, diğer taraf özenle korundu!!!!
3 Temmuz sürecinin ilk günlerinden bu yana “kayıp” tape konusu gündemden düşmüyor. Mahmut Uslu geçenlerde 100 küsür nolu tapeden dem vurdu
Trabzon yerel medyası hemen haber yaptı. 103 numaralı tape işte bu. Mahmut Uslu şöyle böyle… Gerçekten de 100′li tapelerde TS olması zor..
Birkaç gündür renkdaşlarımız 23. Klasörden soruşturmaya ilgisiz diye çıkarılan ve adli emanete kaldırılan tapelerle ilgili belge paylaşıyor.
Trabzon yerel medyada da ses yok. Tapeler gerçekten ilgisiz olabilir. Ama bir önceki bir sonraki konuşma için ışık da tutabilir.
Fenerbahçe ile ilgili tapelerde hiçbir doğrudan ifade, talimat olmadığı halde tapeler “akıllara ziyan” yorumlarla birleştirilmedi mi?
Mehmet Berk’in 23. Klasörden çıkardığı ve adli emanette olduğu yazılan tapeler “yeniden yargılamanın” ne denli elzem olduğunu da kanıtlıyor.
Adalete yardım edelim. Tutanakla 23. klasörden çıkarılan tapelerle ilgili tutanağı arşivden çıkardım.
Baştan yazayım. Haliyle 64. Dizi Sıra boş. 65. sırada 64. sıradaki tapenin TİB tutanağı var. Tape alınmış Dizi Sıra Tutanağı kalmış.
Bu tutanaktan da anlaşılacağı üzere çıkarılan tape Hasan Yener-Faruk Özak konuşması
HASAN YENER İLE FARUK ÖZAK ARASINDA GERÇEKLEŞEN GÖRÜŞME TARİHİ 3 TEMMUZ 2011 SAATİ 16.55 SİLİNEN TAPE NUMARASI 3847
Belki tape gerçekten önemsizdir. Ama 3846 numaralı Nevzat Şakar-X şahıs arasındaki tape bakışı açısını değiştirebilir
DİZİ SIRA NO: 66’DA NEVZAT ŞAKAR İLE X ŞAHIS (ÖZGÜR ŞAHİN ADINA KAYITLI TELEFONDAN) GÖRÜŞÜYOR. 3 TEMMUZ GÜNÜ. SAAT 10.15
Konuşmanın olduğu saatlerde TV’ler N Şakar gözaltına alındı diye altyazı geçiyor. N Şakar arayan kişiye “YUKARI ÇIKMAK”tan bahsediyor.
Fenerbahçe tapelerinde her konuşmadan nem kapan heyet gözaltına alınma durumundaki kişinin yukarı derken ne kastettiğini merak etmiyor.
Sonraki dizi pusulasına göre 4 konuşma var. 3′ü soyada. Biri kaldırılmış. Adli Emanete Kaldırılan Tapelerin numaraları 3822-3823-3824
3824 NUMARALI TAPE SADRİ ŞENER FARUK ÖZAK GÖRÜŞMESİ… 10 MAYIS 2011’DE SAAT 20.22’DE KONUŞMUŞ TİB DİZİ PUSULASINDA NET OLARAK GÖRÜNÜYOR
Dört tapeden birinin kaldırılması ilginç. Çünkü diğer tapeler medyaya da yansıdı ve oldukça ses getirdi. Biri Gökmen Özdemir’le ilgili
Hakan Şükür’ün Bugün Tv Analiz programında yaptığı açıklamalar, bugün itibariyle sanırsam çok konuşulur, herkesin dikkatini çeken kısım; Hakan Şükür’ün kendi hayali olan TFF başkanlığı için T.C. Başbakan’ından olur almak, yani Yasama kurumunun başından, Yasama kurumunun alakası olmayan, kendi kongresi ve kongre üyeleri olan ve bu kongre ile kongre üyeleri tarafından başkanı SEÇİLEN özerk bir kurum olan TFF Başkanlığı için izin istemiş (Artık Hakan Şükür’ü oraya kim gönderdiyse ). Kısaca bu açıklamalardan “TFF başkanını Başbakan seçiyor ” manası çıkıyor, Eğer Başbakan ‘şimdilik buralar karışık, daha zaman var sen buna hazırlanırsın, şimdi milletvekili ol’ demişse, bunun manasını anlamak zor değil, Bu konuyu pek çok kişi masaya yatırıp, etik husununda detaylandıracaktır, Benim dikkat çekmek istediğim mevzu ise, Başbakan 3 Temmuz operasyonunu biliyorsa , (ki Hakan Şükür’ün açıklamalarından “3 Temmuz Operasyonunu” bildiği gayet net tahmin edilebiliyor.) Başbakan’a yakın olan isimler neden bilmesin ? 08/02/2011 Tahir Kıran’ın bir radyo programına verdiği demeç, Hakan Şükür’ün bugünkü açıklamalarını doğrular nitelikte. Bu açıklama yapıldığında, hepimiz sinek vızıltısına verdiğimiz tepkiyi bile göstememiştik, Meğerse adam bize olacakları anlatmış… Peki Tahir Kıran neler demiş;
“TFF Başkanı’nı Başbakan atamalı”“Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu kimse engelleyemez, Senaryolar kusursuz hazırlanmış”“Haziran’da yapılacak kongre için de aklımda bir isim var. İsmini açıklamak istemiyorum.”
Bu demeç verildiğinde Aziz Yıldırım henüz dinlenmeye başlamamıştı, Bugün bahsedilen Hakan Şükür Başbakan görüşmesinden takriben 2 hafta önce.. Tahir Kıran Başbakan ile hem hemşehri, hemde hediye verebilecek kadar çok yakın biridir.
Şimdi İnsan Düşünmeden edemiyor “Tahir Kıran 3 Temmuz’u biliyormuydu ?” “Tahir Kıran 3 Temmuzu biliyorsa, Başbakan’danmı öğrendi ? “ Başbakana yakın bir diğer isim Fatih Terim.. Başbakan’ın Fatih Terim’i Akil Adam yapmak istediğini hepimiz biliyoruz, Hatta Milli takımın başına öneren bizzat Başbakan’ın kendisi… Şimdi Ne alaka dediğinizi duyar gibi oluyorum. Hakan Şükür’ün Başbakanla 2. görüştüğü tarih olan Şubat ayından takriben 1 ay sonra
Fatih Terim’e 5 Yıllık 24 Milyon € kazanacağı Umman Milli Teknik direktörlük teklif edildiği yazıldı. Bu tabiki şişirme haberdi… peki neden şişirildi bu haber ? Cevabı çok basit, Rijkaard ile ilişkisini kesen Adnan Polat ilk önce Fatih Terim’e gidiyordu. Ancak anlaşma olmuyordu. Camia bu zor günde teklifi geri çeviren Fatih Terim’e negatif bakabilirdi.
Olayın aslı eğer yazılanlar doğru ise Ali Dürüst bu anlaşmaya mani olmuştu, Ali Dürüst, bir sonraki seçimde 2. başkan oluyordu
( Bu olay bu duyumu doğrular nitelikte).
Tahir Kıran Federasyonda Yönetici iken Fatih Terim Milli Takım Teknik Direktörüydü,Yani aralarında bir tanışıklık söz konusu. Hatta Fatih Terim’in istifasının ardından TFF’yi topa tutmuştu 2009′da, Özellikle Mahmut Özgener’i … O zaman bu çıkışa bir mana verememiştik, nasip bugüneymiş .
Hem Tahir Kıran, Hem de Fatih Terim Sayın Başbakan’a yakın isimler…… Bu 3 isimHal Böyle olunca, Başbakanın Hakan Şükür’ün iddia ettiği gibi, 3 Temmuz’u önceden biliyorsa, Başbakana yakın diğer Spor adamlarının bilmesine mani yok, hatta dikkatle izlediğimizde bu durumu belli bile ettikleri gözlenebilir.
Ayrıca bu 3 ismin başka bir ortak noktası daha var; Tahir Kıran, Hakan Şükür ve Fatih Terim’i birleştiren bir başka noktada bir Reklam ajansı, Aynı Reklam ajansı , Fenerbahçe Başkanlık seçiminden önce Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a muhalif bir web sayfasının tasarımını üstlenmiştir. Aynı Reklam ajansının sahibi, (Cüneyt Yalınkılıç ) , meşhur 3 Temmuz Öncesi, 06/06/2011′de TFF seçimi için Ajansspor’a neler demiş (Bu yazı yazıldığında, Mahmut Özgener henüz, TFF Başkan adayı olup, olamayacağını, açıklamamıştı) ;
Hakan Şükür’ün dünkü açıklamalarını o günden bilseydi bu demeci verir miydi ? Bunu bilemeyiz lakin bildiğimiz şu; Reklam ajansı sahibi dahili olmadığı bir konuda farkında olmadan veya farkında, bizi teyit etti.
Süreci iyi takip edenler bilir, Fatih Terim 19/05/2011 tarihinde açıklanmış, 01/07/2011 tarihinde GS’ye resmi imzayı atmıştı. Yani TFF başkanı seçildikten sonra, 3 Temmuz Operasyonundan önce, Neden diye hep sorduk? Acaba sebebi Fatih Terim’in bir şampiyonluk garantisi verildiyse, bundan emin olmak için mi bekledi ? Oturup puzzle parçalarını birleştirdiğimizde, kafamızda oluşan tablo kısaca Hepiniz Ordaydınız…
Bu Arada aklıma gelmişken, 14/05/2011 tarihinde Tahir Kıran’ın Zeki Mazluma attığı sms’i hatırlamadan olmaz
Şimdi Soruyorum 3 Temmuz Operasyonunu bizden başka kim bilmiyordu ? Herkes biliyorsa Bu operasyon gizli değilmiş, sadece bizden gizlenen bir operasyonmuş diyebiliriz… Kimi ses etmemiş, kimi yardım etmiş, kimi bizzat icrada bulunmuş, kimi uzaktan izlemiş, kimi kaçmış .. vb ama kimse “ne oluyor ?” “ne yapmaya çalışıyorsunuz?” dememiş, ya korku, ya nefret, ya menfaat, ya da adı her neyse, sesini çıkarmamış, bu komploya ..
Şimdi Soruyoruz “Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu olduğunu” da mı düşünmediniz ? Siz düşünecek kadar zeki olsaydınız zaten bu komplonun içinde olmazdınız, düşünenler ise düşündükleri için sizleri kullandı…..
Şike konusundaki gerçeklerin bir plan doğrultusunda “medya sihiri”yle gizlendiğini bunun uluslararası bir lobinin işi olduğunu çokça yazdım
Uluslararası lobinin finansal, organizasyonel, siyasi, sosyolojik hedefleri ile yerel menfaatdar ve tedarikçilerinin rolleri karıştırılıyor
Roller “Organizasyona hizmet, katkı ve sağlanacak” kazançla orantılı. Roller, kazançlar karışınca herkes ilk yakaladığını sorumlu tutuyor.
O nedenle organizasyonu bir kafa (organize eden beyin), iki bacak (yürütücü), 6 kolu (uygulayıcı) olduğu öngörüsüyle ahtapota benzettim
Nadiren bir bacağı, çoğunlukla kolları yakalanır gibi oluyor. Kollara odaklanınca da organizasyon dikkatlerden kaçmayı başarıyor.
“Organizasyon”un bütünüyle kavranması açısından yaratılan “şike” algısının net anlaşılması çok önemli. Mücadele için de “kritik bir eşik”…
“Organizasyon”un en az 5 kez “Tamam şimdi dirençleri kırılacak, pes edecekler, mücadeleden vazgeçecekler”umuduyla bekledi.
Fenerbahçe taraftarı, (sadece benim arşivime göre, fazlası vardır) o kritik eşikleri parçalayıp attı. “Organizasyon”u geri adım attırdı
Organizatör ve işbirlikçilerinin yine “Artık bu iş bitti. Bu kez teslim bayrağı bu kez çekilecek” umuduyla gece kutlama yaptığı günlerden geçiyoruz
Gece “zafer sarhoşu” uyuyan, öğlen “Televizyonu açtığımda bir altyazı görmek istiyorum” diye uyananların hayal kırıklığı sürüyor
Normal şartlarda pes etmesi beklenen Fenerbahçe Başkanı “Aziz Yıldırım teslim olur. Fenerbahçe teslim olmaz”diyor. Şişeler duvarda patlıyor
Fenerbahçe taraftarı, en zor anda dahi “Fenerbahçe yıkılmaz”, “Son sözü Fenerbahçe söyleyecek”, “Mücadeleye devam” diyor. Duvarda patlama
Fenerbahçe taraftarı net: “Eninde sonunda iftiranın ortaya çıkacağı” inancıyla “10 yılda sürse kabullenmeyeceğiz, mücadele edeceğiz” diyor
Her bir taraftarımız mücadeleye katkıda bulunmak istiyor. Herkes fikir yürütüyor. Öneriler geliştiriyor. Çözüm arıyor. İftirayı reddediyor
Farklı öneri ve beklentiler var
1-Savunma yeter, sokağa çıkalım
2-Adil yargılama için baskı yapalım
3-Siyasete protesto ile gücümüz gösterelim
Daha pek çok alternatif var. İstatistiki ağırlık bu yönde (kabaca). Şahsi görüşüm şu: Birini tercih etmek zorunda değiliz.
Eğer stratejik yaklaşılır, iyi organize edilir, herkes bulunduğu noktada maksimum katkı sağlarsa tüm beklentiler aynı anda karşılanabilir.
Ben sokağa çıkanlarla sokakta şiddete başvurmadan tüm demokratik protesto haklarımı kullanmak isterim. Her türlü organizasyona katılırım
Siyasete baskı konusunda bir analizim var. Sonuç odaklı bir stratejik yaklaşım. Arzu edenlerle önerilerimi mail yoluyla paylaşıyorum.
Adil yargılama konusu hayati önemde. İletişim araç/kanallarını kullanarak haklılığımızı anlatmak isteyenlere de her türlü katkıya hazırım
Benim anlayamadığım, davranışlarını şık bulmadığım kişiler; birisi bir öneri getirdiğinde tuhaf şekilde hücum edenler…
Bir öneriyi beğenmemek, desteklememek en doğal hak. Ama aşağılamak, suçlamak nedir? Kim, neden kendisinde böyle bir hak görüyor?
İletişim kanalları kullanmak suretiyle, özellikle operasyonun merkezi konumundaki medyadaki bazı isimlere gerçekleri anlatmak lazım.
Bu cümleyi öncesi ve sonrasıyla okumadan “ilk aklına gelenleri yazmaya” kalkışacaklardan rica ediyorum. Lütfen paylaşımlarımı okumayın.
Neden “gerçekleri” ısrarla anlatmamız lazım. Hala 16. ACM’nin elektronik imzayla şimdilik “onanan” kararı “şike onandı” diye yorumlayanlar var
“Şike yargı tarafından onandı” diye yazan, çizen, yorumlayanların hepsi “organizasyona tabi” değil. Ve kanaat getirdim ki: BİLMİYORLAR
Medyayı, Fenerbahçeli olmayan sporseverleri (ki onların tavrı belirleyici olacak) bazı renkdaşlarımız dahi tam olarak durumu kavramış değil
Renkdaşlarımız hala “Kiminle şike yaptık” “Kime para verdik” diye soruyor. Lütfen paylaşacağım metinleri okuyun. Bu sorular anlamsız
Kitlelerin zihninde bir “şike” kavramı. Bu malum. Medya yoluyla zihninde yaratılan bir “şike” algısı da var. Malum. Peki gerçekte olan ne?
Bu konuda epeyce yazdım. Anlaşılmadı. Bir de resimlerle anlatmayı deneyeyim. Bu resimleri rt etmeyin. Okuyun. Doğru buluyorsanız paylaşın
Mümkün olan her fırsatta, olabildiği çok sporsevere “şike” diye yutturulmaya çalışılan kavramın “kanuni” boyunu resimlerle anlatın.
Mahkeme kararından alıntılarla “şike tesbit edildi derken aslında ne kastedildiğini” anlatmak mümkün. Her birimiz bir kişi ikna etsek
Bu gelecekteki mücadele açısından da önemli… Haberleri okumuşsunuzdur. UEFA Yargıtay kararının tercümesini istedi vs vs…
Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin kararından da alıntılar yaptım. Eğer bu yazılan metin olduğu gibi tercüme edilirse büyük skandal olacaktır.
5. Ceza Dairesi’nin kararında öyle ifadeler var ki, inanılacak gibi değil. Biz yorumlara kızıyorduk. Metinde gerçekler tahrif edilmiş
Metni okudukça şu inanç hasıl oldu. Ya karara imza atan yüksek yargıçlar dava dosyasından ve kanıtları “aceleden”yeterince tartışamadı.
Ya da 5. Ceza Dairesi üyeleri bu kararı istemeden, zorla imzaladı. Olmayan şeyleri olmuş gibi yazmaya başka izah getiremiyorum.
Ben yüksek yargıçların, bir Türk takımı olan Fenerbahçe’yi UEFA önünde adeta savunmasız bırakacak bu cümlelerin altını bilerek imzalamaz
Yargıtay kararını tercüme ettirip UEFA’ya gönderildiğinde Fenerbahçe yönetiminin önünde kulübün haklarını savunmak için tek seçenek kalıyor
Yönetim “gerçeklerin kasten, planlı olarak tahrif edildiğini” savunmak, kanıtlamak zorunda. Bu Türk hukuku için utanç vesilesi olacaktır
Sabrı ve zamanı olanlar okusun paylaşsın
16. ACM aslında ne kararı verdi? Gerçekten “şike” mi onandı? Gerçekleri kimler, neden, nasıl gizledi?
Bu cümleyi okuyup “Hah iste Fenerbahçe yönetiminin hatası” diye atlamaya hevesli kardeşlerime de bir ricam var.
Fenerbahçe yönetiminin hangi koşullarda, nasıl mücadele verdiğini birinci ağızdan bilmiyoruz. Daha iyisini yapabilirlerdi demek için bunu bilmek lazım.
Ben eleştiri hakkımı, gerçekleri öğreninceye kadar saklı tutuyorum. Daha iyisini yapabilirler miydi? Evet. Ellerinden geleni yapmışlardır
Suçlamadan, önce içinde bulundukları özel koşulları bilmek lazım. Süreç devam ettiği için açıklamaları hem mantıksız, hem imkansız.
Benim mücadeleye katkı anlayışım böyle…
Dünyada şike denince taraf, hatır, bahis, hakem şikesi bilinir. Türk hukuku (polis, savcı, hakim) transfer şikesi diye bir tür keşfetti.
Yargıtayımız daha gelişmiş bir tür buldu ve literatüre yeni bir şike tanım kazandırdı: KANUNİ ŞİKE…
Bakalım, başımızı derde sokmadan, yüksek yargıçların KENDİ İFADESİYLE “KANUNDA TANIMLANAN” YASAK FİİL OLAN ŞİKE NEYMİŞ? NASIL YAPILIRMIŞ?
Tarih kitapları 3 Temmuz 2011’den sonraki 30 ay için “kitlesel illüzyon” veya “akıllara durgun veren sihirbazlık gösterisi” diye yazacaktır
“Gerçekte olan” ile “yazılan”, “söylenen” ve “kitleler tarafından doğru/gerçekmiş gibi algılanan” arasında bu denli fahiş fark/hata nadirdir
Türkiye 900 küsür gündür “şike” diye bir “kavram” ile yatıp kalkıyor. 900 küsür gün “şike” konuşulan ülkede “gerçekler” başarıyla gizlendi
Şike ne?
Şike yapmak ne demek?
Şike yapıldığı tesbit edildi ne demek?
Şike yapıldığı tesbit edildi dendiğinde aslında kastedilen ne?
EN ÖNEMLİSİ ŞU: RESMİ MAKAMLAR, MEDYA “ŞİKE” VİRÜSÜ SAÇTIKÇA BİREYLERİN ZİHNİNDE NASIL BİR TAHRİFAT OLUŞUYOR…
Peki Türkiye’de ulusal basının itibar etmediği haberin kaynağı ne? BWİN’in kendisi. Bwin basın toplantısı ile açıklama yapmış.
Bwin açıklamasını arzu eden bu linkten veya orijinal resimden okuyabilir. Yazılan haberleri de…
Özetle Bwin halka açık şirket. 3.2 milyon avronun hesabını vermek zorunda. Ama Cumhurbaşkanı’nın, Bakan’ın adını karıştırmak neden?
Bütün açıklama yalan ve iftira da olabilir. Ancak ellerinde belge olmadan bunu yapmaları intihar olur. Bu konu suçlananlarla onlar arasında.
Ancak asla göz ardı edilemeyecek olan şu: Bwin lisans almak için bakana, aracısına, Cumhurbaşkanının yeğenine rüşvet vermeyi kabul etmiş
Hatta rüşveti ilgili makamlara ulaştırmaları için ödemiş. Yani 6222 mantığıyla teşebbüs de var, para transferi de…
Bu açıdan “Bwin nasıl Türkiye’ye gelip ihaleye girecek” sorusu doğru soru. Bizi ilgilendiren kısmı da bu. Yoksa ihale vs umurumuzda değil
Az sonra anlatacaklarım, pek çok yerde konuşulan, iddialardan ibaret. Bunların sadece iddia olduğunu bilerek okumanızda fayda var
Bwin, Cumhurbaşkanı’nın ve ilgili bakanın adını rüşvet açıklamasına meze yaptığı için Türkiye’de etkin bir desteğe ihtiyacı var.
Muhtemelen Cumhurbaşkanı Gül böyle bir iftiraya adı karıştırıldığı için çok öfkelidir. Bu vesileyle öğrendiyse yandı gülüm keten helva
O nedenle partner ararken çok önemli kriterler koymuşlar. (Yaklaşık 3 yıl önceden bahsediliyor)
1- AB ülkelerinde firmaları olmalı.
2- Vergi cennetlerinde firmaları olmalı.
3-Spor camiasıyla iç içe olmalı
4- Medya ile güçlü bağı olmalı
5-Finans konusunu iyi bilmeli
En önemlisi de
6- Cumhurbaşkanı ile sorun yaşanması halinde, makamın teveccühünü kazanmış, kefalet verebilecek bir “SİMA” olmalı
İddialara göre tüm özelliklere haiz bir partner buldular ve birlikte ihaleye girecekler. Çok uzun zamandır da lobi yapıyorlar
Bu detayları neden aktardım. Bahis firmaları çok uzun zamandır Türkiye’de “tekel” lisansı almak için mücadele ediyor.
3 Temmuz Operasyonu’na, siyasi hedeflerini bir kenara bırakacak olursa, bu özelleştirmenin cazibesini artırmak için olur verildiği biliniyor.
3 Temmuz Operasyonu’nu organize edenlerin pek çok hedefi vardı. Katılımcıların her biri katkısı oranında menfaat sağlayacaktı.
3-5 ay içinde ortam “tertemiz” olacak, istenmeyen kişiler bertaraf olacak, herkes kazanacaktı. Vaad buydu. Ama işler kontrolden çıktı
10 yıl içinde 20-25 milyar dolarlık hacme sahip iş kurmayı planlayanlar planın 24 ay gerisinde. Bu arada muhtemeldir ki epeyce masraf oldu
Fenerbahçe taraftarına ve Aziz Başkanı’na “orantısız öfke”nin bir nedeni de bu.
Cavcav’ın ve pek çok kişinin “Aziz Yıldırım yok olsun. Tarihten silinsin” minvalindeki açıklamalarını bir de bu gözle okumak lazım
Bu arada Lodos Operasyonu ile ilgili haberleri okurken bir kupür dikkatimi çekti.
Yargıtay dinlemelerle, tapelerle ilgili kritik kararlar alıyor. Merak ediyorum bu kadar açık tape görmüşler midir? Ve ne yaptılar…
Mustafa Kemal Atatürk’ün büstünün konulmasına bizzat kendisinin izin verdiği ilk spor kulübüyüm,
Kurtuluş savaşında cepheye mermi taşıyanları bünyemde barındıranım,
İngiliz İşgal kuvvetlerinden araba çalıp, Kuvayi Milliye Ruhuna veren de benim ,
Tüzüğümde “Atatürk’ün gösterdiği hedef ve ilkeler doğrultusunda; çağdaş yaşama uygun olarak, üyelerin ve sporcuların beden ve ruh sağlığını geliştirecek olanaklar hazırlamak ve onların fizik ve moral eğitimleri ile ilgilenmek, onları Kulübün tesis ve faaliyetlerinden yararlandırmaktır.” Yazar,
İşgal Kuvvetlerinin karma takımını yenip ellerinden kupalarını alan da benim ,
Olimpiyatlarda ilk madalya alan sporcuyu oraya yollayanda benim,
Türk futbol Tarihinin ilk uluslararası kupasını Ülkeye getiren de benim,
Yeşilçam’da en çok replik benim ismimle yapıldı, Çünkü Halkta benim,
Bu Ülkede basketbol, voleybol, Yüzme, atletizm , yelken, kürek vb. sporlar benim sayemde sevildi, Bu sporlar ile Ülke tanıtımı yapan da benim
Devlete yük olmadan kendi stadını, kendi yapan Tek Spor kulübü de benim,
Vergilerini her yıl istisnasız ödeyen de benim,
Şimdiye kadar hep mütevazi olanda benim,
Şimdi mütevazi olma zamanı değil, Çünkü ideolojik, siyasi, hukuk dışı oyunlarınıza beni kurban etmeye çalışarak, beni TANIMADINIZ,
KURBAN SEÇTİNİZ,
SUÇLADINIZ ,
HEDEF HALİNE GETİRİP ,
OPERASYON YAPTINIZ ,
AŞAĞILAYARAK SAVUNMASIZ BIRAKTINIZ ,
MAHKEMEYE ÇIKMADAN SUÇLU KABUL EDİP ,
USULEN YARGILADINIZ,
VE BENİ SÖZDE SUÇLARLA, MESNETSİZ İTHAMLARLA, KANAAT GETİREREK CEZALANDIRDINIZ,
BEN FENERBAHÇE’YİM, HAKLI MÜCADELEMİ HUKUKA AYKIRI, HİÇ BİR SİYASİ KARAR ENGELLEYEMEZ
Şimdi bende sizin aldığınız kararları FENERBAHÇE TARAFTARI adına TANIMIYORUM….
Pancu röportajı; Galatasaray’da, başkanın ve Lütfi Arıboğan’ın sesi olan; özellikle Fenerbahçe ile ilgili negatif mesajlar içeren, üzeri kapalı imalar barındıran sipariş usülü yapılan; haberleri, Galatasaraylı twitter hesaplarınca paylaşılan ve bu hesapların nabzı ile paralellik gösteren Ali Naci Küçük yerine yine Hürriyet’te yine GS alt yapısı ile yine olumsuz içerikle yapılmış; ancak bu kez amatör branşlar üzerine haberler yapan, Ali Naci Küçük gibi ikonlaşmamış alelade bir isim olan CELAL DEMİRBİLEK’a yaptırılmıştır.
Haberin amacı (Fenerbahçe’ye şike algısını yapıştırmak), kaynağı (Galatasaraylılar), yapılış şekli (Galatasaray bağlantıları, lobisi) ve yer aldığı platform (Her zamanki gibi Hürriyet) AYNI sadece İMZA farklıdır.
Bugünkü Hürriyet’in spor sayfalarındaki haber, 2 farklı baskı ile çıkmıştır: şehir ve taşra olmak üzere!
Taşra baskısında haber; Lütfi Arıboğan’ın kankası, Lütfi Arıboğan Romanya’ya gittiğinde emrinde çalışan işçileri kullanarak O’nu Galatasaray marşları ile karşılayan, diyaloglarının iç yüzü ortaya çıkmasın diye Galatasaray kongre üyesi olmayan ancak Galatasaray’ın emrinde çalışan röportajın kaynağı-aracısı lobici Tamer Atalay’ın fotoğrafı ile yayınlanırken;
Şehir baskısında haberin amacı ortaya çıkmasın diye Tamer Atalay’ın fotoğrafı kesilmiştir.
Haberin taşra baskısında, Galatasaray ile ilgili hiçbir iddia yer almazken
Şehir baskısında yine haber çok göze batmasın diye –büyüteçle görülecek büyüklükte- ‘Cordoba GS maçını vermekle de suçlandı’ bölümü yer almaktadır.
Sayfalar, haberler değişmekte ancak HÜRRİYET hep aynı kalmaktadır.
Galatasaray emrinde Fenerbahçe’yi hedef seçen kişi kimi zaman Mehmet Arslan kimi zaman Ali Naci Küçük kimi zaman Gülden Aydın’dır kimi zaman ismi belirsiz gece editörüdür kimi zaman bir stajerdir… Ancak ortak nokta hep aynıdır: Fenerbahçe ve olumsuzluk.
Yargıtay davayı onadı, Fenerbahçe şike yaptı, Fenerbahçe başarısız, Fenerbahçeliler haksız, Başkan olumsuz, Kulüp aslında hiç olmasa, gibi gibi gibi gibi gibi gibi…
KISACASI: BİZ HÜRRİYET ALMIYORUZ, ALDIRMIYORUZ, YOK SAYIYORUZ! YA SİZ?
Bakın yine Galatasaray kaynaklı bir başka Fenerbahçe imalı haber
( Tarih tarih bakınca haberin alt yapısı ortaya çıkıyor)
TFF Eski Genel Sekreteri Lütfi Arıboğan ile Cluj Belediye Başkanı Emil Boc’u ziyaret eden şahıs… (Cluj Cfr Galatasaray Şampiyonlar Ligi maçından 1 hafta sonra)
GS Basın Sözcüsü Şükrü Ergün, önceki gün Kanal 24’e değerlendirmelerde bulundu. Medya da açıklamayı “Önümüzü kesiyorlar” başlığıyla duyurdu.
Yazacaklarımı okumadan önce açıklamanın orjinalini izleyelim;
GS yönetiminin “Önümüzü kesiyorlar, şampiyon olmamızı engellemek istiyorlar” açıklaması yeni bir şey değil. Hatta rutin açıklama sayılır..
Şükrü Ergün’ün de neredeyse 30 günde bir “Önümüzü kesiyorlar” açıklaması yapıyor. Ancak bu açıklama hedefli
Doğrusunu söylemek gerekirse açıklamadan 24 saat geçmeden GS’ın Basın Sözcüsü Şükrü Ergün’ün açıklamalarına düzeltme yapacağını düşündüm. GS, sözcüsünün sözlerini düzeltmediğine göre “sonuna kadar arkasında” demektir. Ki bu suçlamanın muhatapları açısından önemli bir mesajdır. Şükrü Ergün, sosyal, eğitimli bir kişi. Ağzından çıkanı kulağı duyacak deneyime sahip. Heyecanla ağzından laf kaçıracak biri değil..
Dünyaca ünlü bir boya firmasının Türkiyece çevre ülkelere hizmet veren firmasının da murahhas azası. Ticaret hayatı da bu fikri destekliyor… Bu nedenle Şükrü Ergün’ün açıklamalarını her cümlesi düşünülmüş, söylenen sözün nereye gideceği hesaplanmış, planlı bir konuşma, Şükrü Ergün “Galatasaray’ın 4. yıldızı takmaması için dört bir koldan çalışma var” Kıvırma payı olarak “bana göre” ve “gibi geliyor” ekliyor.
Peki kimler dört koldan “GS’ın şampiyon olmasının engellemeye” çalışanlar. TFF, sponsorlar, futboldan reklam ve bahis geliri elde edenler. Açıklamanın o kısmı ve dağılımı ilginç
GS Basın Sözcüsü doğal olarak şu hedefleri göstermiş oluyor “TFF, SPONSORLAR, YAYINCI KURULUŞ, REKLAM-MEDYA, İDDAA- SUPER TOTO”
Aslında açıklama komik. Şükrü Ergün, şunu unutuyor. Sözcüsü olduğu GS son iki yılın şampiyonu. Nasıl oldu? En büyük rakibi engellendiği için, Fenerbahçe iftiralarla, kumpaslarla boğuşurken “teknik iflas” konumundaki GS tarihindeki en büyük gelirleri elde etti. Buna rağmen Şükrü Ergün’ün açıklamaları muhatapları bakımından son derece öfkeyle karşılanmıştır diye düşünüyorum. Şükrü Ergün’ün GS’ı şampiyon yapmamak için engelleme yapmakla suçladığı kişi, kurum ve kuruluşların mantıken organize olması lazım. Bu durumda GS Basın Sözcüsü Şükrü Ergün futbolun sponsorlarının, medyanın, bahis firmalarının TFF çatısı altında örgütlendiği inancında..
Yani şu tablodaki firmalar, bir takımı şampiyon yapmak veya yapmamak için organize suç örgütü konumuna düşüyor;
Ergün Sponsorları suçluyor. Futbol endüstrisinin “reklam”ı var derken reklamdan gelir elde eden medyayı suçluyor.Ergün’e göre endüstrinin ayakta kalması için “maç”lar oynanmalı. Bu sözüyle de “maç”tan gelir elde eden bahis firmalarına gönderme yapıyor. Bir takımın şampiyonluğunu engelleyebilecek en büyük güç ise ülke federasyonu. Yani TFF. Şükrü Ergün TFF’yi suç örgütü yuvası ilan ediyor. GS Basın Sözcüsü Şükrü Ergün’ün üzerinde çalışılmış metinle suçladığı firmalar bir tabloda toplandığında şu manzara çıkıyor. Türkiye’nin dev holdingleri, dev medya kuruluşları, bahis yatırımcıları organize örgüt kurup şampiyon belirliyor. Bunu da TFF eliyle yapıyor.
Fenerbahçe yönetimi ve taraftarı böyle bir yapılanmadan isim vererek söz etse kıyamet kopar. Bakalım bunu yutacaklar mı? Peki GS nasıl bu kadar emin ve bu denli ağır suçlamada bulunuyor. Belki TFF’den transfer yöneticileri deneyimlerini aktarıyordur.
Malum olduğu üzere, GS’ın TFF’den transfer ettiği yöneticiler “bir takımın önü nasıl kesilir” konusunda hayli gözlemlerde bulundular.
Tarih 21/12/2013 Cumartesi, TT Arena Ali Sami Yen Spor Kompleksinde, Galatasaray sporcularının ve kulüp profesyonellerinin çocuklarına Yılbaşı partisi düzenleniyor, Henüz Galatasaray-Trabzonspor ve Karabükspor-Fenerbahçe maçları oynanmamış, Beyaz Tv muhabiri Ünal Aysal ile Röportaj yapıyor;
Muhabir; Puan Farkı İçin ne düşünüyorsunuz? Aysal ; Puan Farkı mı? Her şey geçicidir. Farkların açılması geçiciyse, kapanması da, herhalde mümkün.
Bu Röportaj yapıldığında Puan tablosunda, Puan Farkı 11’di, ama Galatasaray Başkanı Ünal Aysal, bu puan farkından hiç rahatsız değil, hatta umursamaz bir tavırla “Puan Farkı Mı” diyordu. Ertesi Gün Karabükspor-Fenerbahçe maçındaki hakem hataları malumunuz,
Biraz Daha geri gidelim 2013 Mayıs ayına Ünal Aysal “Bu mahkemeler sonucunda Aziz Yıldırım ceza yiyecek, Fenerbahçe de ceza alacak” Bu açıklamayı yaptığında, henüz Fenerbahçe UEFA Disiplin kuruluna sevk edilmemişti. Bütün bunları düşündüğümüzde aklımıza ister istemez bazı sorular geliyor;
“Puan Farkı mı?” derken Neye Güveniyor Ünal Aysal? Daha Önce olduğu gibi, birileri bunun garantisini mi verdi?
Yeni Senaryo bu mu? “Yargıtay Şike davasını onayacak, buna istinaden TFF Puan mı Silecek ? “
Eğer Öyle ise bu karar önceden mi verildi ve kim veriyor bu kararları?
Lig Oynanmadan puanlar mı belirleniyor?
Eğer Senaryo bu Değilse Ünal Aysal Manipülasyon yaparak “Maç sonucu” etkilemiş olmuyor mu?
Sosyal Medyada “Şike Davası Onandı” diye, Haber yapan, twit atan büyük hesaplara, bu yönde bilgi veren Galatasaray Medya Merkezi mi? Eğer Öyle ise kaynakları kim? Değilse Bu Manipülasyonun nedeni kontrol edilemiyor oluşu mu ?
Ünal Aysal’ın ağzından “Fenerle Puan Farkı 8 değil 5” yapılan haber doğru ise ( Herhangi bir yalanlama gelmedi), TT Arena’daki Galatasaray-Fenerbahçe maçını garanti olarak görmesinin nedeni nedir? Birileri Garanti mi verdi?
Eğer Senaryo “Yargıtay Şike davasını onayacak, buna istinaden TFF Puan Silecek ? “ ise bu kararı açıklamadan sızdıran zihniyet ve Olmayan bir Senaryo üzerinden Manipülasyon yapanlara dur demeyen zihniyet arasında kanımca hiç bir fark yoktur, kanunların bittiği yerde zulüm başlar……………..
“Bülent Arınç, Gülen görüşmesinde; Arınç Gülen’e dedi ki; bu operasyonlara artık devam etmeyelim. Hatta etmeyelim de değil edilmesin. Çünkü gazeteciler alınıyor, askerler alınıyor, onlar alınıyor, … İlker Başbuğ daha alınmamıştı hatta.
Yeni dönemde bu politikadan vazgeçin diyor Gülen’e; Gülen de diyor ki böyle bir şey olmaz, devleti siz yönetiyorsunuz, bunu kabul etmeyiz, bilmem ne bilmem ne,…
Fakat esas olay o. O olaydan sonra şimdi çok iyi anlıyorum Ağustos 2011’de de bir anda cemaatin belli üyeleri Erdoğan aleyhine tamamen dönmeye başladılar. Bahaneleri de şike davası oldu.
Halbuki şike davasında en çok ön plana çıkanlardan biri benim ama kardeşim şike olayı yüzünden başbakan Erdoğan’a vurulur mu? Alt tarafı şike davası. Ben hala Aziz Yıldırım şike yapmıştır diyorum. Ama orada da hukuksuzluk varsa onun da üzerine gidilsin. Ki zaten diyorum o davalar maalesef usulden bozulmuştur bana göre. Haklı olsa bile.”
Hüseyin Çelik 18 Haziran 12 attığı bir twit aklıma geldi ROK’u dinlerken, “Bu bir moda oldu. Ne olsa cemaatten bilindi. ‘Fenerbahçe’yi ele geçiriyor’ denildi. Ben bu iddiaları duydukca gülüyorum.”
29 aydır bir Yasama-Yürütme-Yargı, Okyanus ötesi ekseninde, Medyanın sunumuyla, başarısız bir Tiyatro sergilenmiş manası çıkmıyor mu?
Aralarında husumet çıkmasa, 29 aydır “Kral Çıplak” dedikçe gülenler, bugün kendi hallerine yanıyor olur muydu?….
Hani Aziz Yıldırım Kıbrıs’a kaçacaktı ? 19 Maçta Şike vardı ? Emenike’nin Para sayma görüntüleri ne oldu ? Kanıt Dosyasında olanlar, İddianame açıklanmadan önce nasıl medyada yayımlandı? …. Sürer gider sorular, Kafamızdaki soru işaretleri bugün 2 güç kavga ettikçe, gün yüzüne çıkıyor, o süreçte bu sorulara gülenler, şimdi bu soruları soruyor….
Adalet topaldır, ağır ağır yürür, fakat gideceği yere er-geç varır…
Cemaat’in Sözcülerinden Bülent Keneş 25/12/2013 Haber Türk TV’de katıldığı programda ima ettiği şey “Şike Yasasını değiştirdi diye AKP’yi harcadık” manası mı taşıyor ?
Todays Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş:
“Ben Ak Parti demiyorum artık AKP diyorum. Artık Kemalist diyorum. Yazımda da militaristliği taktiği uyguluyor, dedim. Ak partinin ismi AKP’dir artık.”
Moderatör ; Ne zamandan itibaren böyle söylüyorsunuz?
Bülent Keneş: Şike yasasının değiştirilmesinden başlayarak Aralık 2011’den itibaren Ak parti değil AKP diyorum. Bir pislik, bir yolsuzluk, bir usülsüzlük konusunda canhıraş bir şekilde 6 ay önce çıkarılan bir yasayı yeniden değiştirme ihtiyacı duyan bir partinin ak olma iddiası düşmüştür, diye düşünüyorum. O dönemde; Todays Zaman’da bir yazı yazdım: AK Parti’den AKP’ye diye. Bundan sonra AKP diyeceğim dedim ki ben bütüm seçimlerde AKP’ye oy verdim ama partili olmadım. AKP’nin özelliklerinden dolayı oy verdim. Ama 2011’den beri aynı performansı görmüyorum, AKP 3 yıldır tam tersine dönmüş bir partidir.
Akp Sözcüsü Akif Beki 17/12/2013 tarihinde CNN Türk’te katıldığı bir programda söylediklerinden ” Şike Davasında medyanın uydurduğu haberler ile algı yaratılıp, suçlu ilan edildi” anlamı çıkarmak mümkün, değil mi?
Akif Beki Hürriyet Yazarı (eski Başbakan Danışmanı) “Bunu ne kadar sarsıcı hale getirirsek o kadar iyi gibi bir anlayış var. Geçmişte yapılan şike operasyonunda Aziz Yıldırım’a çantayla giden şike paralarının nasıl bir komedi olduğu ya da şike paralarını sayarken görüntülenen futbolcu iddialarıyla o davanın nasıl sarsıcı bir hale getirildiğini gördük. O iddiaların hepsinin palavra olduğu ortaya çıktı ”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 21/12/2013 tarihinde Ordu’nun Fatsa ilçesinde yaptığı konuşmada; “Yargının içerisinde temiz olmayan bir örgütlenme olduğu” sonucu doğmuyor mu ?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Yargıyı da tanırım, yasamayı tanırım, yürütmeyi tanırım. Yasama millet demektir. Yargı geliyor, ‘yürütmeyi tanımam’ diyor. Birileri kalkıp intikam alacağım diye yürütmeye bir şeyleri dikte ettirmeye kalkarsa o bunun bedelini er veya geç öder. Yargıya sesleniyorum: Siz de içinizdeki kirlileri temizleyin. Siz de öyle pırlanta tertemiz değilsiniz. Bizim de bildiklerimiz var.”
Son 10 Senedeki önemli davalarda, hükümet adına tetikçi yazar olduğu iddia edilen nam-ı diğer ROK, 23 Aralık 2013 te Beyaz Tv’de yaptığı açıklamalar “Aziz Yıldırım’ın Şike davasına şike nedeniyle alınmadığı” gerçeği ile karşı karşıya değil miyiz ?
Rasim Ozan Kütahyalı “Aziz Yıldırım Şike nedeniyle hedefe konmamıştır. Aziz Yıldırım Başka sebeplerle hedefe konmuştur, o yüzden hiç konuyla ilgisi olmayan adamlarda konuya dahil olmuştur, Aziz Yıldırım Sonuç olarak; Cas ve Uefa’nın onayladığı üzere “Şike Yapmıştır”, Söz konusu iddianame veya fezleke içi boş olsaydı, Cas ve UEFA bunun içi boş derdi. İçi boş değil ama “AZİZ YILDIRIM HEDEFE KONMA SEBEBİ, ORADA HAKLISINIZ FENERBAHÇELİLER “ERGENEKONCU AZİZ YILDIRIM DİYE DÜŞÜNEREK HEDEFE KOYDULAR”
Tüm bu açıklamaları birleştirdiğimizde sonuç, aşağıdaki gibi olmuyor mu ?
* Yargının içerisinde temiz olmayan bir örgütlenme 3 Temmuz operasyonunu gerçekleştirdi,
* Aziz Yıldırım’ı Şike davasına, şike nedeniyle değil “Ergenekon” nedeniyle hedefe kondu,
* Yargılama esnasında, Medyanın uydurduğu haberler ile algı yaratıldı ve sanıklar bu algı ile yargılandı.
* Yargılama esnasında değiştirilen 6222 nolu kanun, Cemaat çevresinde rahatsızlık yarattı.
Tüm bu bilgiler ışığında ” 3 Temmuz sürecinde, Hukuk kuralları çerçevesinde Fenerbahçe adil bir şekilde Yargılanmış mıdır?”
Cemaat mi Yaptı? Akp Mi Yaptı?
Kimin yaptığı tabiki önemli, lakin Hak sahibine hakkını vermeyen, vermeye aracı olmayan, bunun için mücadele etmeyen kişi dilsiz şeytandır.
Tesadüf, hesapta yokken planlanmamış bir olayın gerçekleşmesidir. Peki hesapta yokken bir olay 2,3 kez, hatta daha fazla tekrar ediyorsa, bu olaylar TESADÜF olarak nitelendirilmez, Planlanmış organize eyleme girer. Bu veriler ışığında, Galatasaray’ın avrupadaki rakiplerini ve bazı bağlantıları geçtiğimiz sene incelemiştik ve ciddi kuşkularımız oluşmuştu. Şimdi bildiklerimizi alt alta yazalım;
* Ünal Aysal Galatasaray Spor Kulübü Başkanıdır, ayrıca UNIT INVESMENT isimli enerji sektöründe hizmet veren şirketin Yönetim Kurulu Başkanıdır.
* Gazprom Ayrıca Zenit Petersburg, Schalke 04 ve Chelsea’nin resmi spornsorudur. 3 takımda Şampiyonlar liginde yoluna devam etmektedir. ( Zenit 6 Puanla 2. Tura yükselirken, Chelsea ve Schalke 04 aynı gruptan 2. tura çıktılar)
* Gazprom, Saint Petersburg Ekonomi Forumunda SBERBANK ile ekonomik işbirliği anlaşması imzalamıştır.
2 senedir, Şampiyonlar liginde 1 üst tura çıkan Galatasaray Futbol takımı Başkanının 2 senedir kura çekimlerinden önce gönlünden geçen takımların kurada Galatasaray’a rakip olmaktadır, ne Tesadüftür ki Aynı takımlar Gazpromla sponsorluk anlaşması vardır, hepimiz içimizden “ne gönül varmış arkadaş” dediğinizi duyar dibiyim, Galatasaray Kulübü başkanı ayrıca Enerji sektöründe önemli bir yere sahip olan bir şirketin sahibidir, Yine Ne tesadüftür ki Gazpromda aynı sektörde önemli işler yapması … Bu durumda 16/12/2013 tarihinde çekilen Şampiyonlar Ligi Kuralarına nasıl güvenmemiz beklenecek ? GazProm’un sponsor olduğu 3 Takımında Şampiyonlar liginde 2. tura devam ediyor olması, Zenit’in 6 puan ile 2. tura kalması, Chelsea ve Schalke 04’ün aynı gruptan 2. tura beraber çıkması nasıl açıklanır ? Gazpromun sponsor olduğu 3 takımdan 2 sinin, son 2 senede 2. turda Galatasaray’ın karşısına kurada çıkması nasıl bir döngüdür? Daha sorulacak çok soru var ama uzatmanın lüzumu yok.
Geçtiğimiz yıl yaşanan TESADÜFLERİ düşünüp, bu yıl olanlar ve ilişkileri karşılaştırdığımızda gariplikler söz konusu, bu gayet net, asıl garip olan ise kimsenin bunları dile getirmemesi, zaten en vahim olanı da bu…….
Aksi ispat edilmediği sürece bu ilişkilerin, iç geçirmelerin, ortaklıkların hiç birisinin TESADÜF olamayacak kadar masum olduğunu düşünmemiz beklenemez.
Benim Gönlümden geçen ise ; Kainatta tesadüfe tesadüf edilmez.
Savcılığın İddianamesini okuyan herkes Fenerbahçeli yöneticiler için yapılan sorgulamalardan sonra varılan zorlama ve varsayımlara dayalı iddiaları ve bunun sonucunda Mahkemenin İzahtan Vareste diyerek bitirdiği kararları bilir, burada tekrar hatırlatmaya lüzum görmüyoruz.. Bizi ilgilendiren ise bu emek, enerji ve vicdani kanaatlerin neden Trabzonspor için kullanılmadığıydı; merak etmeyin biz o enerjiyi “Gerçeklerin Bir gün Mutlaka ortaya çıkması gerektiğini” düşünerek sizin için harcadık..
Renad Sezer, “Trabzonspor Profesyonel Futbolcular Derneği” çalışanı ve Nevzat Şakar arasında 20.05.2011 gününde geçen telefon görüşmesine istinaden sorgulamada verdiği ifadeden:
Tape çözümlemesine göre bir şahıs Sivas Fenerbahçe maç sonucunu etkilemek için 300.000 TL. talep etmektedir ve Renad Sezer Nevzat Şakar’a bildirir.İş bittikten sonra alacaktır parayı ve kabul ederlerse akşama yüz yüze görüşmek istemektedir Nevzat Şakar ile.
Renad Sezer bu kişinin Sakarya ilinde Cinci Hocalık yaptığını bildiğim Dursun Hoca olduğunu söyler. Fakat Mahkeme ve Savcılık Bir Cinci Hocanın iş bittikten sonra para istemesi ve bu tutarın 300.000 TL. olmasının, hayatın olağan akışına, aykırı olduğunu görmez.. İfadeden Devam edelim:
Dernek sekreteri Şeyda hanım Cinci Hoca’dan “OĞLAN” diye bahsetmekte ve bu oğlan, gerçekten Cinci Oğlan ise Fenerbahçe’nin Trabzon’un verdiğinin beş katı para verebileceğini söylemekteydi :)) Renad ise halen Cinci Hoca’dan dem vurmaktadır ve Fakat savcılık oturmayan ifadelerine rağmen Renad’ı ne çoluğunu çocuğunu göremeyeceği konusunda uyarır, ne de Şeyda Hanımın ifadesine başvurur.. Arkasından Serdar Bali’nin ifşaatı gelir: Şunun şurasında Futbolcu Satın Alınıyor ya..
Eğer Savcılık tarafından gerçekten davanın, Fenerbahçe tarafına yapıldığı gibi derinlemesine bir soruşturma yapılmak istenseydi, ne gibi sonuçlara ulaşılabilirdi? Gelin bu yazılık İddia makamı biz olalım ve KİMSE müdahale etmeden görevimizi yapalım..
Kim olabilir Bu Cinci Hoca?
Dur bakalım şurada Nevzat Şakar ile Mithat Halis arasında geçen bir konuşma vardı:
Mithat Halis; Futbolcu menajeri, özellikle doğu bloku ülkelerdeki futbolcuların menajerliğini yapmakta ve Sadri Şener ile yakın dost. Trabzonspor Fenerbahçe yerine Şampiyonlar ligine katıldığında, daha sonra Trabzon’un elinde patlayacak çok sayıda futbolcuyu Trabzonspor’a iteledi.. Konuşmada Eskişehirspor maçında denk getiremediğini ( ESES:0 TS:0 ) Bucaspor maçında denk getirdiğini ( BUCA:1 TS:2 ); Okuyup üflemesi gerektiğini söyleyen Şakar’a ‘NEFESİNİN ÇOK KUVVETLİ’ olduğunu ve o işi halledeceğini söylemektedir..
Sakın bu Renad’ın ifadesinde bahsettiği Cinci Hoca, Nefesi kuvvetli Mithat Halis olmasın? Renad’ın ifadesine bir bakalım nereliydi bu hoca?
Peki Mithat Halis nereliymiş?
Yok artık dediğinizi duyar gibiyim; Renad Savcılık ile ya dalga geçmiş ya da Savcının sorgunun devamında sorabileceği soruları kestiremediği için akıl oyunu yaratmaya çalışıyor.. Mithat Halis’te tesadüf bu ya Hendek ilçesinin bir köyünden çıkmasın mı?
Peki bu hoca Sivasspor Fenerbahçe maçında kimlere üfleyebilir? Kendisinin de söylediği gibi aşağıda 2010-2011 sezonunda Sivasspor kadrosunda yer alan menajerliğini yaptığı oyuncularına üfleyebilir mi?
Kendimizi İddia makamının yerine koyduğumuzu söylemiştik naçizane; Mithat Halis’e soruyoruz: İfadenizi verirken menajerliğini yaptığınız bazı futbolcuların isimlerini vermiştiniz. Peki neden menajerliğini yaptığınız MKE Ankaragücü futbolcularının isimlerini özellikle sakladınız? Ankaragücü’nün 2010-2011 kadrosunda kaç tane futbolcunuz var ve bu futbolculara Nevzat Şakar vasıtası ile ‘Transfer Teşviği’ ( Bunu da Literatüre biz katalım) vaadinde bulundunuz mu?
İşte Savcılığın görmezden geldiği Transfer vaadiyle yapılan Teşvik itirafı:
Nevzat Şakar’ın ifadesinden:
Mithat Halis ne demiş bu konuda ifadesinde bakalım:
Mithat Halis bu görüşmenin Ankaragücü maçı ile alakalı olmadığını söyleyerek Nevzat Şakar’ı yalanlıyor; görüşmeyi hatırlamıyor, zaten Yurtdışında olduğunu söylüyor.. Yurt dışında olsa bile teşvik amaçlı görüşmeleri tapelerde var ve bizim vicdani kanaat elde etmemize yeterli. Peki savcılık makamı ne yapıyor diye soruyorsunuz değil mi? Hani Fenerbahçe’nin Emenike, Sezer Öztürk transferleri transfer vaadiyle şike yapmak diye zoraki yorumlarınız? Adrian Mierjievski’nin Cinci Hoca Mithat Halis tarafından Fenerbahçe maçı öncesi üflenip sezon sonu Trabzon’a transfer edilmesi vicdani kanaat oluşturmanıza yetmedi mi? Trabzonspor mevzu bahis olunca hayal gücünüz neden iflas ediyor? Buraya kadar yazılanlar sizi ikna etmediyse o zaman aşağıdaki haberle işi bitirelim..
Trabzonhaber sitesinin 26.Ağustos.2011 tarihli haberi: Mithat’ın Oyuncuları geliyor! Paralar sıradan oyunculara akacak.. Mithatspor
Trabzonspor Başkanı Sadri Şener ile aralarında nasıl bir ilişki olduğu merak edilen… diye girilmiş habere ben söyleyeyim: Mithat Halis’in Cinleri var ve bunları kuvvetli bir üfleme ile Trabzonspor’a musallat edebilir; bu yüzden Trabzonspor kulübü bu oyuncuları maliyetinden yüksek fiyatlara almak zorunda kalmıştır..
Hemen hepimizin aklına Aziz Yıldırım’ın mahkemelerde yaptığı Biz Trabzonspor’un şike ve teşvik amaçlı çalışmalarına engel olmaya çalışıyorduk açıklamasının geldiğini biliyorum.. Daha çok bildiğimiz ama kişilik haklarına zarar vermemek ve mahkemelerle uğraşamamak adına yazamadıklarımız olduğunun bilinmesini de özellikle istiyoruz..
Fenerbahçe taraftarının haklı bir isyanı var. Trabzonlular ve GS’lılar “Tarla” muhabbeti açtığında “Ya profiller, balıklar, Gabriç” diyoruz. Biz “Balıklardan ne haber” rakip takım taraftarlar “tarlalar yeşillendi mi” dedikçe tartışma tıkanıyor. Birileri de gülerek izliyor…. Belki “Bakın Ankaragücü ve Karabük maçı öncesi tapelerine” demekten daha ileri bir adım atabiliriz… Artık sorunun sebebi tartışılmalı… Okuyanlar muhakkak benden daha fazla feraset sahibidir. Daha etkili söylemler geliştirebilirler.
Ancak artık taraftarlar tartışmamalı…Taraftarların tartışmasına yol açan kararlar tartışılmalı ki sıra o kararın alınmasının müsebbibi TBMM’ye (kanun yapıcıya) gelsin… Benim takip ettiğim renkdaşlarım en az bir kez “Profiller, balıklar, Gabriç” konusunda neden birşey yapılmadı diye sordu. CEVAP YOK…Peki Trabzonsporu ilgilendiren tapelerdeki konuşmalarda neden suç unsuru bulunmadığını en iyi kim yanıtlar. Kararı veren hakim? Mantıken!!! Trabzonspor tapelerinde suç unsuru bulmayan hakim medyaya konuşmaz. Gerek de yok. Hakimler kararlarıyla konuşur. Kararında da açıklamış. Ama Açıklamaların sonucunda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Bence de 3-4 kişinin muhabbetine bakıp şike kararı vermek ağırdır. Hakim haklıdır.
16 ACM Trabzonspor tapelerinde şike var denecek kadar suç unsuru görmemekle haklı. O ZAMAN DAHA FENA BİR SORU ORTAYA ÇIKIYOR. Kİ CEVAPSIZ!!!
Eğer, TS tapelerinde açık ve somut delil yok diyorsanız Fenerbahçe’yle ilgili tapelerde nasıl kanıtlar buldunuz. Bu soruya yanıt yok..Bu yazıyı okuyan kardeşlerimle şunu paylaşmak istiyorum. Hakimin neden TS tapelerinde suç unsuru bulmadığını kendi kaleminden yazayım… Bazı kısımlarını biz birkaç kişi bir araya geldik. Çözemedik. Bakalım bu cümlelerdeki sırrı çözen çıkacak mı?
TAVSİYEM ŞU: BAZI CÜMLELERİ (Kİ ALTINI ÇİZDİM) OKUYUN. SONRA TEKRAR OKUYUN… BİRKAÇ KEZ OKUDUKTAN SONRA KARAR VERİN… BİR TUHAFLIK VAR!!!
Bu metne lütfen salimen bakın…Tuhaflıklar bulacak mısınız bakalım… Sürekli karşımıza çıkarılan bir cümle var… Burada sık tekrarlanan.
Hakim Nevzat Şakar’a soruyor. “Demir profil konuşmalarını” Nevzat Şakar “Stadımızı yenileyecektik” diye izahat veriyor. Buradaki tavır önemli, Mahkeme Heyeti Fenerbahçeli yöneticilerin açıklamalarına karşılık oldukça nüktedan hatta alaycı yorumlar getirirken, burada pas geçiyor.. Neden cezalandırmadıklarını açıklarken de “niyetin hayata geçirildiğine dair bir görüşme, para trafiği vs. başkaca bir faaliyet” yok diyor.
Sorun şu: Mahkeme Heyeti, Manisa tapelerini yorumlarken Hikmet Karaman’ın Aziz Yıldırım’a “Arkadaşlar geldi” cümlesini “şike anlaşması” sydı.
Aynı Mahkeme Heyeti, neden niyret okuma yoluna gitmiyor… Eğer bu konuşma suç değilse Fenerbahçeli yöneticilerin de konuşması suç olmamalı
Mithat Halis’in “Nefesim kuvvetlidir” “geçen hafta denk getiremedim bak Buca’da denk getirdim ama” cümlesine neden anlam yüklenmemiş.
Fenerbahçe ile ilgili tapeleri teşebbüs iradesi var deyip ceza isterken şu cümle ne “disiplin hukuku konusu dışında ceza yargılaması” diyor.
Mahkeme neden TS söz konusu olunca “futbol içinde temenniden ibaret” yorumunu yaparken Fenerbahçe yöneticilerini peşinen suçlu gördü.
Bütün sorun bu ve tartışılması gereken de bu. Mahkeme Heyeti neden Fenerbahçe Başkanı ve yöneticilerini peşinen suçlu buldu…
Ali Koç penceresinden bakarsak: “Hakim de insan.” Medyanın yoğun baskısının etkisi altında kaldı. Karardaki medya sloganları buna kanıt.
Ancak bir durum daha var… Son olarak o durumu yazmak istiyorum… 40 günden fazla zaman geçti. Her kaynaktan araştırdım. Yalanlayan yok.
Yalanlanmadığına göre burada tartışmamızda da zarar olmamalı… 3 Temmuz haftasında yaratılan linç ortamını düşünerek bu cümle okunmalı
Rasim Ozan K 30 Eylül 2013 tarihli Derin Futbolda “BEN HİÇBİR ZAMAN POLİSE, SAVCIYA, HAKİME KENDİM ARAMAMIŞIMDIR. ONLAR BENİ ARAMIŞTIR”
Geçtiğimiz hafta Fenerbahçe Galatasaray (10/11/2013) maçının hemen ardından, Galatasaray Kurmayları Galatasaray adasında olağanüstü bir toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantıda medyadan öğrendiğimiz kadarıyla, 4 kritik karar alındı. En Önemlisi ise “MEDYA DOĞRU KULLANILMALI” Kararıydı.
Bu toplantının hemen ardından, 16 Numaralı Fenerbahçe oyuncusu Cristian Baroni’ye yönelik Medya üzerinden, Şükrü Ergün açıklamalarıyla beraber organize bir propaganda faaliyeti olduğunu düşündüğümüz “Entegre haberler” yapıldı. ( Medya Doğru Kullanılmalı derken bunu mu kastettiler?).
Entegre haberler yapıldığı sırada Galatasaray Medya Sorumluluğu için en büyük Alper Mert ile görüşüldüğünü öğrendik, (Twitter kaynaklarımız resmi olmasa da bu bilgiyi doğruluyor).
Medyayı iyi takip eden bir taraftar olarak aklıma şu sorular ve şüpheler geliyor..
Cristian Baroni’ye Yönelik bu haberlerin alt yapısında Alper Mert rol almış mıdır?
Ünal Aysal’ın “Medya Doğru Kullanılmalı” kararı, Şükrü Ergün Cristian Baroni açıklamaları ve Galatasaray Medya sorumluluğu için görüşülen Alper Mert, Kontra haberler için “Şeytan Üçgeni” kurmuş olabilirler mi?
Cristian Baroni Fenerbahçe taraftarının en çok eleştirdiği oyuncu olması nedeniyle, kurban seçilmiş olabilir mi? Peki bu bilgiyi Ünal Aysal’ın kurduğu sosyal medya ekibi mi sağlıyor?
Ünal Aysal’ın sosyal medya ekibini itiraf eden Alper Mert, bu ekibe bilgi ve haber sağlıyor mu veya bu ekibe göre mi haber yapıyor?
Galatasaray Sosyal medyada bir ekip kurduğunu ve Galatasaray başkanının sosyal medyada yazılanları takip ettirdiğini söyleyen Alper Mert, Bu konuda Ünal Aysal’a destek mi olmuştur?
Cristian Baroni ve diğer entegre haber PR çalışmalarının fikir babası Alper Mert midir?
Alper Mert’in Geçmişte yaptığı bazı açıklamaları incelediğimiz de;
Terim, Türk futboluna karşılık beklemeksizin emek verdi. Aykut Kocaman Eskişehir maçından sonra sahay girdi. 1 maç ceza aldı paraya çevirildi. Terim Türk futboluna hiçbir karşılık almadan hizmet etti.
Bu camia haksızlığa isyan ediyor. Şenes Erzik’in görevi Türk futboluna hizmet etmek değil mi? Neden savunmuyorlar Galatasaray’ı? Niye başkalarının suçu karası beyaz olurken GS’ye iftira atılıyor, hakkı yeniyor?
Bu camianın isyanı bu haksızlığadır. Yoksa suç varsa ceza çekilir. Galatasaray’da suç örtülmez.
Fatih Terim, Türk ve dünya futbolu için rol modeldir. Suçlu ise alsın cezasını, biz bir şey demeyiz. Ancak bu şekilde haksızlığı kabul etmiyoruz!
9 maç ceza şampiyonluğun ilanıdır. Işıkları kapatsanız da o kupa kalkacak. Siz masa başında uğraşsanız da okupa hakedenin olacak! Galatsaray sizin gibi masa başında kazanmıyor şampiyonlukları.
FT’ye sahip çıkmak suç; şike yapana, hak yiyene sahip çıkmak doğru. Bunları yapanlar şikeyi savunanlar Kahraman oldu Fatih Terim Türk futboluna çağ atlattı, karşılıksız hizmet verdi.
Biz hiç bir siyasinin peşinde GS’nin hakkını savunmak için koşturmuyoruz.
Karşı tarafın futbolcusu ırkçılıktan aklandı. Bir de yanına zenci bir futbolcu koydular. Irkçılık uygulanan karşı taraf ne oldu? Yok sayıldı!
Düşünebiliyor musunuz? Birileri arıyor TFF’yi, şuna şu cezayı vereceksin diyor, bize o ceza veriliyor.
Şike ile şike cumhuriyeti ile uğraşıyoruz. Fatih terim’e verdiğin cezA ile şikeyi temizleyecek misin?
Ağır cezada yargılananlar, şike yapanlar 2 maç alıyor. Fatih terim 9 maç alıyor. Şike yüzünden Şenol Güneş’i bitirdiler. Fatih Terim’leri Şenol güneş’leri bitirerek kendi terimlerinizi kendi Şenol güneşlerinizi yaratmazsınız, kapasiteniz yok çünkü.
Hakemler, mahkeme başkanları, mahkemeler, adalet harcandı. Şike yapanlar aklandı. Bana asla hiç kimse sipariş haber yaptırmamıştır. Asla kimse beni arayıp bir suçu kapatmak için haber yapmamı istememiştir.
Biz adalet için isyan ediyoruz. Susmayacağız.
Kadir çetinçalı (telefon bağlantısı) GS’nin rakipleri sadece sahada değil. Masa başında rakipleri var. 3 Temmuz’da verilen cezaları, aklananları hepimiz biliyoruz. Fatih Terim’in bitirmeyeceksiniz.
Bizim sözlerimiz Fatih Terim’in aldığı ceza değil. Adalet tek taraflı sağlanıyor. Karşı camia ödüllendiriliyor. Bugün burada bunun konuşulmasının sebebi bu. Koskova Trabzon’un bugün bu noktada olmasının sebebi 3 Temmuz’dur. Kim verecek bu haksızlığın cevabını? Bi Atatürk’ün çocuklarıyız.</ins>
Bir tarafta ağır cezada yargılananlar bir tarafta topu yere vuranlar var. Fatih Terim’e 9 maç müebbet yazmışlar. Böyle bir şey olamaz, bunlar ağırımıza gidiyor.
Arif kızılyalın: Fatih Terim adam mı öldürdü? Adam öldürmüş olması lazım. Yeni sezonda zEkeriya alp gidiyor. Bu duyumu aldım. Umarım yeni gelecekler böyle olmazlar. Buna dikkat etmek gerekir. Sayın Terim’e ceza ek bir ceza daha istiyorum. Evinin yakınındaki fırınlar Terim’in ekmek de satmasınlar, hocamızı aç bırakalım.
Alper M: medyanın görevi yanlış olanın üzerine gitmek. Medya hakim yada avukat değildir. Kimseye suç belirleyemez. Gazetecilik yürek işidir. Yüreğin yoksa yapmayacaksın. Bizim gibi dürüst gazeteciler tetikçi oldu. Ben bunun savaşını vermeye devam edeceğim. Şikecilerin yanında olanlar Fatih Terim gibi dürüst bir insanı eleştiremezler. Bu bir adalet savaşıdır. Biz gazeteciliğimizi adalet için yapacağız. Zamanında şike yok diyenler Terim’i eleştiremezler. Zamanında şike var diyenler eleştirebilir bizi. Biz bu işi helaliyle yapmaya çalışıyoruz. Basını böyle tetikçilerden temizlemek için de uğraşıyoruz, inşallah o da olacak az kaldı.
Bugün adalete Galatasaray’ın ihtiyacı var. Ben pazarlıkla konuşmam. Türkiye’de adaletin timsali Galatasaray’dır. O kupa kalktığında bu adalet sağlanacaktır.
Bu açıklamaları yapan birinin sadece muhabir olması enteresan, tanımayan biri okusa Kulüp yöneticisi olduğunu düşünebilir. Geçtiğimiz hafta itibariyle yapılan haber ve PR çalışmalarının özetini yazının başında verdim. Galatasaray Medya Sorumluluğu için Alper Mert’in Düşünüldüğünü biliyoruz. Ünal Aysal’ın “Medya Doğru Kullanılmalı” kararını Medya’dan duyduk, Şükrü Ergün’ün açıklamalarının ne kadar hızlı yayılıp, gündem yarattığını hep beraber izledik, bu izlenimler ışığında, geçmişte Alper Mert imzalı haberleri aşağıda paylaştım, yorum siz okuyanların…
Lütfi Arıboğan, Mehmet Helvacı, Ebru Köksal daha önce yaptıkları başarılı misyon çalışmaları nedeniyle, şu anda Galatasaray yönetiminde aktif olarak görev yapmaktadırlar. Alper Mert’in hangi başarısı, Galatasaray Medya sorumluluğu görevi için düşünülmesine neden oldu? Yoksa Baroni haberleri mi? Acaba bir gemi daha mı dönüyor yuva limana?
Bu Arada Çalık Medya grubu, Fenerbahçe seçim sürecinde Başkan adayı Mehmet Ali Aydınlar’a en çok haber yapan medya grubuydu. (Ayrıca Ahmet Çalık ve Mehmet Ali Aydınlar Hemşehridir)
Ortada TFF tarafından verilmiş resmi bir karar varken (Tahkim Kurulunun Nihai Kararı 2010/2011 Şampiyonu Fenerbahçe’dir), Neden Trabzonspor Mercii atlayarak TFF Yönetimine, dosyanın yeniden sevkini talep ediyordu? Olumsuz sonucu bilerek, Başvuru yapmanın amacı; bir yerleri baskı altına alarak, zor durumda bırakmak mıydı?
Son 1 aylık süreçte konuşmayan, ortaya çıkmayan kim varsa bugün konuştu, yukarda haberlerin linkleri var, isteyen saat saat bakar ve anlar…
Verilmeye çalışılan ortak mesaj; “Aziz Yıldırım TFF’yi yönetiyor” “Karar Siyasi” “Kupa isteniyorsa, Adres FİFA”
Bu mesajlar her zaman verilen sıradan mesajlar, bu mesajları sıradanlıktan kurtarmak için; “sanki bir haksızlık yapılmış ve isyan ediliyor” hissi verilmesi gerekiyordu kanımca, Böylece aynı sıradan mesajlar, etkili isyan mesajlarına dönüşüp, Sıradan mesajların, sahte kahramanlarına gün doğuyordu.
“Karar Siyasi” diyecek kadar kendinden geçmiş insanlar ne yapmaya çalışıyor? Ne Çabuk Erdoğan Bayraktar’ın yaptıkları unutuldu?
Anayasa’nın “Sporun geliştirilmesi ve tahkim” kenar başlıklı 59. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabilir. Tahkim kurulu kararları kesin olup bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz.”
Bu Maddeyi bilerek, kararın değişmesi için adres verenler, Suç işlemiyor mu?
Aksi ispat edilene kadar düşüncem; Bu zihniyetin amacı, Türkiye’deki karar mercilerini yıpratarak baskı altına almak ve bu baskının sonucunda yeni bir dönem başlatmaktır.
Yer : Asya Termal Otel/ Kızılcahamam (Ak Parti Kızılcahamam kampının son günü)
Konuşmacı : Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Tüm Ak Parti Bakanları ve Milletvekilleri karşısında
Saat : 19:00-20:00 Suları ( Fenerbahçe Seçimli Genel Kurulu bitmiş, Kazanan Aziz Yıldırım )
O sırada Başbakan’ın danışmanları, Fenerbahçe Seçimli Genel Kurulunun sonucunu Başbakan’a iletiyor ve bu konuyla alakalı bir soru soruluyor;
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Cevaplıyor;
“Ey Aziz Yıldırım ; Beş yüz milyon dolar borcun var, banka kuracaksın. Bunun için izin verecek kurumlar belli. Ayrıca sanki Çevre Bakanı elindeymiş, her izin elindeymiş gibi söz veriyor. ‘Şuraya şunu yapacağım, AVM yapacağım’ demek doğru değil.”
Bugün bu haberi Türkiye’de nefes alan herkes okudu, gördü, duydu. Ama Nasıl? Bu 3 satır açıklamanın basın yansıması, sosyal mühendislik ürünü “ Erdoğan, Aziz YILDIRIM’a ‘Sen Çevre Bakanı mısın’ “ anahtar cümlesi ile oldu. Dikkat Çeken ise bu haberin çok hızlı şekilde yayılması ve açıklamanın içeriğinde bu sorunun olmamasıydı.
Bu haberi , üzerine ekleyerek, sorgulamadan vermek asla TARAFSIZLIK olamaz … Yüzlerce internet sitesi, onlarca medya kuruluşu bu haberi kes yapıştır şekliyle noktasına virgülüne dokunmadan, haber yaptı (Kaynak ZAMAN gazetesi) ve kimse sorgulamadı. Aziz Yıldırım’ı küçük düşürerek, Fenerbahçe projelerini küçümseyen bu haberler, Aziz Yıldırım’ın seçim zaferinin ertesi günü ortaya çıkması ayrı bir soru işareti … “Devletin en üstünden bu tepkinin gelmesinin amacı ne olabilirdi?” derken, Üzerine 2 Saat geçmeden “Şike Davasında Şok Gelişme” diye geçilen haberi görünce bu Anahtar Cümle uygulamasının nedenini anladık. (Kaynak Cihan Haber Ajansı)
Ülkemizde malesef yazılı ve görsel medyanın İletişim değil Tetikçilik yaparak hizmet ettiğinin bir özetiydi. Nasıl doğru bilgi veririm yerine “kime nasıl yaranayım anlayışı” hakim olduğu sürece, Algı Zehirlemeleri devam edecektir. Aksini iddia eden varsa, Neden aşağıda yazdığım soruları, kes yapıştır haberi yapmadan önce, kendine ve vicdanına sormamıştır?
Türkiye Cumhuriyeti, IMF’ye borçlu olduğu halde yatırım yapmıyor mu ?
Yabancı Sermayenin kurduğu veya isim hakkını getirdiği bankalarada aynı tepkiyi veriyor musunuz?
Fenerbahçe’nin borcu 460 Milyon TL iken neden yukarı doğru yuvarlandı ?
Banka kurmak için izin verecek kurumlar, kuracak şirketlerin borçlarını ne kadar kontrol ediyor ? (Mesela son 10 yıldır Denizbank kaç kez el değiştirdi ? )
“Banka Kurmak için izin verecek kurumlar belli” derken Sayın Başbakan bu kurumları baskı altına almıyor mu?
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkan adayı Mehmet Ali Aydınlar’ın seçim konuşmaları ile Sayın Başbakanın Kızılcahamam’da yaptığı açıklamaların paralel olması, Sayın Başbakan’ın Mehmet Ali Aydınlar’a Fenerbahçe Seçimli Genel kurulu için destek olduğu anlamına gelmiyor mu? Şayet geliyorsa Siyaset Fenerbahçe Başkanını “ATAMA” ile demokratik ortama müdahale etmemiş midir?
Diğer takımlar borç içindeyken, Devlet o takımlar için yatırım yapıp tek kuruş bile almazken, kendi ayakları üzerinde duran Fenerbahçe’nin Devlet desteksiz, Ülkeye hizmet için yapmak istediği Projelerin Devlete ne zararı var ?
Vergisini bile ödemekten aciz Spor kulüpleri, kafasına göre Yabancı Futbolcu transferlerine para akıtırken, Vergisini Ödeyen Fenerbahçe Spor kulübünün Başkanı Seçim kazandığında tebrik etmemek haksızlık değil mi?
Fenerbahçe Spor Kulübü Kenan Evren Lisesi’nin arsasının 49 yıllığına kiralanması karşılığında (AVM), Fenerbahçe ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında protokol imzalanmıştır. MEB ile yapılan protokol gereği 3 yeni okul ve 1 okul için Spor salonu taahhütü yerine getirilmiş olmasına rağmen AVM projesi neden bu kadar rahatsızlık yarattı ?
T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Erdoğan Bayraktar, mesaisinin ciddi bölümünü Trabzon ve Trabzonpor için harcarken kimse neden “Çevre bakanı Trabzonun elinde, Her izin Trabzonun elindeymiş gibi söz veriyor” demedi ?
TMMOB’un karşı çıktığı “Akyazı Projesi” için “Gerekirse kanun çıkarırız” diyen Sayın Bakan Erdoğan Bayraktar, bu sözüyle kafasına göre iş yapmış olmuyor mu? Eğer oluyorsa Kimin Bakanı?
“ Trabzon’a mutlaka şampiyonluğu yaşatmamız lazım” “Trabzon’un kupası için ince ayar yapıyoruz!” “Trabzonspor şampiyon olması lazım Bu oluşuma destek olmaya biraz daha fazla mecburuz” diye zaman zaman çarpıcı demeçler veren Sayın Erdoğan Bayraktar, SEN ÇEVRE BAKANI MISIN, Yoksa Trabzonspor Bakanı mısın ?
Aydınlar’ın 100 milyon Euro civarı ilk hibe beyanatı da değil aslında. “F.Bahçe’ye 100 milyon dolar hibe edeceğim” Tarih 08 Mart 2012. O zaman da “ORTAYA ÇIKMIŞ” Yani sızma bilgi
Aziz Yıldırım’ın, “Holding sahibi olabilirsin, TFF başkanı da olabilirsin ama asla Fener’e başkan olamayacaksın” diye topa tuttuğu eski yöneticinin, Mayıs’taki kongrede seçime girmek için çalışmalara başlama kararı aldığı ortaya çıktı
Başlık: Aydınlar’dan Alex vaadi. Haber yayıldıkça “Alex Ocak’ta Fenerbahçe’de” haline gelmiştir. Yine sızma bilgi.
Bugün medyadaki bazı haberlerin yazılış şeklini, kullanılan fotoğrafları görünce bazı fikirlerimi paylaşma istedim…
Umarım faydası olur.Fenerbahçe “Kuşatma” altındadır. “Kuşatma” bir projedir.
Nihai hedefi bahis oynanan spor branşlarını bir “tekel”in kontrolü altına almaktır.
“Kuşatma” Projesi’nın temelinin atıldığı görüşmeler 2009’da başlamıştır. 2010 yılı “Kuşatma”nın finansal ve fikri hazırlık dönemidir. Nihai hedefe dönük hukuki, idari, fiziki, siyasi, PR alt yapısı tamamlanan Kuşatma Projesi; Şubat 2011’de uygulamaya konmuştur.
“Kuşatma” Projesi’nin ilk uygulama sahası sanıldığı gibi 3 Temmuz 2011 değildir. Nihai hedefi de Fenerbahçe’yi ele geçirmek değildir.
“Kuşatma” müellifleri Fenerbahçe’yi projenin “sıçrama tahtası” olarak görmüş ve görkemli bir “biz buradayız” mesajı vermeyi hayal etmiştir.
“Kuşatma Projesi” müellifleri “Fenerbahçe detayı”nı birkaç ay içinde “hallettikten” sonra süratle asıl uygulamalara geçmeyi planlamıştır.
Fenerbahçe taraftarının beklenmedik reaksiyonu “Kuşatma Projesi”ni sekteye uğratmıştır. Sebebi projeyi hazırlayanların Türk olmamasıdır.
Finansmanı sağlayan “Lobi” adına “Kuşatma Projesi”ni hazırlayan, yöneten profesyonel PR ekibi Fenerbahçe gerçeğinden habersizdir.
PR ekibi, başarısızlıkta yerel destekçilerin Fenerbahçe realitesini anlatmamasının ve açgözlüce davranmasının rolü olduğunu rapor etmiştir.
“Kuşatma Projesi”nin, istenen başarıyı sağlayamaması üzerine Mayıs 2012’de tüm tarafların katıldığı bir çözüm toplantısı düzenlenmiştir.
2012’de düzenlenen toplantıda “Fenerbahçe’nin direnişinin kırılması için” yapılması gerekenler tartışılmış ve öneri istenmiştir.
“Fenerbahçe’nin taraftarı ve yönetimiyle daha fazla engel teşkil etmemesi için çözüm önerileri” 12 başlıkta toplanmış ve listelenmiştir
Kuşatma Projesi’nin profesyonel takımı, bir Türk danışmanın da katkısıyla 12 direnç noktasını yok etme amaçlı “KAOS PLANI”nı hazırlamıştır.
Kaos Planı’nın temel hedefi taleplere direnen Aziz Yıldırım ile ona güç verip tehdit haline getiren taraftarın bağını koparmak(zedelemek)tır.
Bu bilgileri toplantılar hakkında bilgisi olduğunu söyleyen ancak ismini açıklamayan bir kaynaktan aldım. Derledim. Metin haline getirdim.
İstanbul’da Beykoz açıklarında, sezonluk kiralanmış bir yatta yapıldığı anlatılan toplantıdan kısa süre sonra plana nihai şekli verilmiştir.
Yurt dışında gerçekleştirilen ve Kaos Planı’na son şeklinin verildiği toplantıya katılanları, alınan kararları da bir metin haline getirdim.
Fenerbahçe’yi kim neden ele geçrimek istesin ki diyenlerin aklında hiçbir soru işareti kalmayacak sanırım. Masada kaç kişi oturuyor?
Masada oturanlar ne koydu ne kazanmak için uğraş verdi. Kişisel hırs ve husumet yüzünden kimler alet oldu? Sabırla okursunuz inşallah
Eğer bu planlar hayali diyen olursa bir sonraki gün de gün gün isim isim medyadaki aktörleri ve bağlantılı kişileri yazacağım.
“Ben bu cümleleri duyduğum günden bu güne (Sanırım 13 Eylül 2012) neredeyse 1 yıldır bu soruyu sormak için bekledim, keşke benden önce bu soru sorulsaydı da, canlı yayınlandığından bile haberim olmayan bir toplantıda o soruyu sormama lüzum kalmasaydı, bir baba benim sorumla gözyaşlarına boğulmasaydı.
Ama bu düzeydeki suçlamaların , evlat acısıyla kavrulmuş bir baba yüreğindeki yansımalarını hep merak ettim. Hiç birimiz, hiçbir dil, hiçbir tasvir, bir odada evladının anılarıyla baş başa, bibaşına kalmış bir babanın ruhundaki fırtınaları tarif edemez.
Namuslu insanlara düşen, bu alçak düzeydeki öfkeyi modern toplumlar için olması gereken düzeye çekmek için kendi çapınca çaba göstermek , varoluş gerekçelerini kişisel ve toplumsal empati korelasyonu ile diri kılmaktır. Yani konu aslında ne AY dir ne de MAA, konu biziz, hani şu çürüyen toplumumuz, hepimiz…
O soruyu;
Başta o yayın sırasında AY’ı konuk eden RD,FAve GO olmak üzere, bu sözlere değil tepki göstermek, herhangi bir zemin ya da zamanda bu “sorunu” gündeme bile getirmekten imtina eden, korkan, düşünemeyen, önemsemeyen tüm gazetecilere sordum. Vicdanı olan herhangi biri bu sözleri yok sayamaz. Bu soruyu tam 1 yıl sonra sorabilmemin nedeni, mesleki ve ahlak fikri takiptir ve bulabildiğim ilk fırsatta da sorulması gereken bu vicdani soruyu sordum.
Söz konusu dava; hiç şüphesiz soruşturma başlangıcından gerekçeli karara kadar onlarca hukuk dışılık,maddi hata,kötü niyet,çelişki vb leri içeriyor…Dosyaya yalnızca göz atan ve gelişmeleri,açıklamaları takip eden her okur-yazar bunları çok kolay görebilir zaten.
Bu nedenle, yazımda İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararı mümkün olduğunca kısa biçimde ve yalnızca “Mutlak Bozma Sebepleri”nden birisini değerlendireceğim.
Bu noktadan bakış açısının önemini vurgulamak için öncelikle şu cümlenin üzerinde gerekirse defalarca düşünüp iyice anlaşılmasını dilerim. Anlatmaya çalışacağım nokta; “Temyiz dilekçesinde veya beyanlarda gösterilmemiş olsa bile” sayacağım bu ”hallerde hukuka aykırılık var” sayılacağıdır. Bir diğer deyişle “TEMYİZ MERCİİNİN, ARTIK BUNLARIN BOZMAYI GEREKTİRİP GEREKTİRMEDİĞİNİ ARAŞTIRMA VE TAKDİR ETME YETKİSİ DAHİ OLMAYACAKTIR!” (CMK.madde gerekçesinden)
Peki bu, Yargıtay’ın Bozmaya gerektirip gerektirmediğini araştırıp takdir etme yetkisi bile bulunmayan,Mutlak Bozma Sebepleri sayılan “Hukuka Kesin Aykırılık Halleri” nedir bir bakalım dilerseniz,işte Yasa Maddesi;
“Temyiz dilekçesi veya beyanında bile bulunmasa da aşağıda yazılı hallerde hukuka kesin aykırılık var sayılır;
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması
b) Hakimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hakimin hükme katılması
c)…
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi
e)…
f)…
g) Hükmün 230. madde gereğince gerekçeyi içermemesi
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması (CMK. Mad.289)”
İlgili maddeyi yazdıktan sonra tek tek bunları inceleyip 6 fıkra itibarıyla- neden 6 dostum demeyin sakın ;
açıkça BOZULACAK bir dosyadan söz ettiğimi anlamışsınızdır. Zaman ve istek olduğunda her fıkranın neden,nasıl ihlal edildiğini anlatabilirim.Şimdilik kısa ve net olması açısından b fıkrası yani “yasaklı hakimin hükme katılması” üzerinde duralım.
Herkesin bildiği gibi söz konusu davanın Başkanı sayın Mehmet EKİNCİ Soruşturma aşamasında bir çok “Dinleme kararı”nı vermiş, “tutukluluk” ve “tutukluluğun devamı”kararlarına da açıkça imzasını koymuştur.Özetle hükme katılan Hakim, Soruşturma evresinde de açık biçim de yer almıştır.
Peki canım katılırsa ne olmuş yani demeyin sakın çünkü yukarıda ki fıkra net olup “CMK’nun ‘hakimin davaya bakamayacağı haller’ başlıklı 22. maddesinde sayılan durumlarda ve aynı kanunun ‘yargılamaya katılamayacak hakim’ başlıklı 23. maddesinde belirtilmiş olan hallerde,bağımsız ve tarafsız davranamama tehlikesi nedeniyle bir hakimin hükme katılması bozma nedenidir.Bu konuda red talebinde bulunulması bile zorunlu değildir.”(Madde gerekçesi,örnek Yargıtay kararları ve doktrin)
Görüleceği üzere CMK 22 ve 23. maddeleri yukarıda anlatmaya çalıştığım 289.maddenin b fıkrasının açılımını çok net olarak bize vermektedir.Madem durum böyle bırakalım 22 madde üzerinden yapılacak tartışmaları ve CMK 23. maddeyi paylaşalım;
Yarglamaya katılamayacak hakim
Madde 23: (1) …
(2) Aynı işte soruşturma evresinde görev yapan hakim,kovuşturma evresinde görev yapamaz.
(3) …
“Hukuka kesin aykırılık” Mutlak Bozma nedenlerinden birisi hakkında sanırım yeterince net anlaşılmıştır durum. Dediğim gibi zaman ve istek doğrultusunda diğer hukuka aykırılıklara da değinebiliriz.Yazımı sondan başa gelerek yazmıştım ilgili maddelerle şimdi de daha kolay anlaşılması için tersten bir paragrafla tamamlayayım;
“Dinleme,tutuklama kararları gibi soruşturma aşamasında görev yapan bir hakim (M.Ekinci),kovuşturma evresinde de görev yaparak ‘yargılamaya katılamayacak hakim’(CMK.23/2) olduğu halde duruşmalara katılmış, ve ayrıca ‘kanun gereğince yasaklanmış hakim olarak hükme de katılmıştır.’(CMK.289-b).Yargıtay,yalnızca bu husus nedeniyle bile;araştırıp takdir kullanmadan “Hukuka kesin aykırılık”nedeniyle kararı bozmak zorundadır!..
FENERBAHÇELİ tüm hanımefendi ve beyefendilere sonsuz sevgi ve saygılarımla
Aydınlar’ın basın toplantısından sonra medyada en çok kullanılan “mesaj” amaçlı başlıklardan biri de 135 milyon avro tazminat isterim
Aydınlar diyor ki, “Beni dinleseydiler; fırsatları kişilerin bekası için elerlinin tersiyle itmeseydiler bugün bu zarar olmayacaktı.”
Aydınlar “Kurtarma planına” yönelik soru gelmeyeceğinden emin “Hemen 135 milyon Euro’luk ödeme planı versinler” diyor.
Hatta o cümlenin ardından “Bütün yönetim kurulu üyeleri müşterek ve müteselsilen kefildir” diyor. Orada sorulamadı. Malum soru yüzünden
Soru: Hangi mahkeme Fenerbahçe Yönetim Kurulu’nu “HUKUKİ HAKLARINI SONUNA KADAR KULLANMA KARARI” nedeniyle tazminata mahkum edecek
Soru: Hangi mahkeme yöneticileri “Şikeyi kabul etmeyiz, hukuki yollardan sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi diye tazminata mahkum edecek
Yine de bu mahkemeyi hayalimde canlandırdım. Bir yanda Davacı: M Ali Aydınlar. Diğer yanda Davalı: Aziz Yıldırım, Ali Koç…
Hakim :Doğru anladım değil mi? Sizi dinleseler şu anda 2010-11 kupası müzelerinde yoktu
M A Aydınlar :Yaani
Acaba böyle hayali bir mahkeme olsa ve muzip bir hakim de davaya başka Mehmet Ali Aydınlar’a neler sorardı.
Hakim : Buyrun talebiniz ne?
M A Aydınlar : Efendim ben 135 milyon avro tazminat istiyorum
Hakim : Sebep
M A Aydınlar : Fenerbahçe Yönetim Kurulu aldıkları almadıkları kararlarla zarara sebebiyet verdi
Hakim : Nasıl yaptılar bunu?
M A Aydınlar : Kendi isteğinizle Şampiyonlar Ligi’ne gitmeyin dedim
Hakim : Sonra
M A Aydınlar : Kendisinden şüphesi olanlar gitmesin diye uyardım dinlemediler
Hakim : Sonra
M A Aydınlar : Bu şikeyi kabullenmek olur. Biz şike yapmadık. Eminseniz siz göndermeyin dediler
Hakim : Sonra
M A Aydınlar : CAS başvuracağız. Hukuki haklarımızı sonuna kadar savunacağız dediler
Hakim : Sonra
M A Aydınlar : Durum vahim dedim. Dinlemediler. Yargıda aklanacaklarını savundular.
Hakim : Sonra
M A Aydınlar : İnatları yüzünden ülke futbolu batacaktı. Yetmiyormuş gibi Platini’ye dava açtılar
Hakim : Sebep
M A Aydınlar : Savunma alınmadan suçlu ilan etmiş. Sanki medyaya Platini yazdırdı o kadar haberi
Hakim : Yani
M A Aydınlar : Tapelerde sanki Platini konuştu.
Hakim : Yani
M A Aydınlar : Yargıda tapelerin suç kanıtı olmayacağı anlaşılacakmış. Sonuna kadar mücadele vs
Hakim : Yani
M A Aydınlar : Oysa bir an önce konunun kapanması gerekiyordu. Ülke futbolu için
Hakim : Siz ne yaptınız.
M A Aydınlar : Ülke futbolunu kurtarmak için UEFA ile pazarlık yapmak zorunda kaldım
Hakim : Sonuç
M A Aydınlar : Çok küçük bir cezayla kurtaracaktım. Ben kötü oldum.
Hakim : Neydi küçük ceza
M A Aydınlar : 1 yıl Avrupa’ya gitmeyeceklerdi.
Hakim : Başka
M A Aydınlar : Birazcık puan silecektik
Hakim : Ne kadarcık?
M A Aydınlar : 12 ile 30 arası
Hakim : Başka
M A Aydınlar : Gelirleri iade edeceklerdi
Hakim : Gelir derken
M A Aydınlar : Kazandıkları maçlar için ödenen para, primler
Hakim : Başka
M A Aydınlar : Ödülleri iade edeceklerdi
Hakim : Ödül derken
M A Aydınlar : Kupa filan
Hakim : Yani 2010-2011 yılı şampiyonluğunu ellerinden almış olacaktınız
M A Aydınlar : Ama iyi tarafından bakın?
Hakim : Neymiş?
M A Aydınlar : Kupayı alacaktık ama başka kimseye de vermeyecektim
Hakim : Bunu da kararlaştırmıştınız
M A Aydınlar : Hayır ama planlıyorduk
Hakim : Sonra
M A Aydınlar : Ertesi sene de Avrupa Kupalarına katılma hakkı kazanırlarsa gitmeyeceklerdi
Hakim : Başka
M A Aydınlar : Bir de anlaşma tamam olursa hiçbir hukuki girişimde bulunmayacaklardı
Hakim : Onlar ne yaptı?
M A Aydınlar : Federasyon daha yargılama yapmadı. Savunma yapmadık. Biz suçsuzuz bla bla
Hakim : Yani yine hukuki haklarını kullanmak istediler
M A Aydınlar : Ama faydası yok. Kısa yoldan çözmek lazım.
Hakim : Sonra
M A Aydınlar : Mahkeme daha başlamadı. Biz savunma yapmadık. Viz susçsuzuz bla bla
Hakim : Yani yine hukuki haklarını kullanmak istediler
M A Aydınlar : Tamam hukuk filan da çözüm değil. Bir şey yok demek mümkün değildi. Durum vahimdi
Hakim : Yani
M A Aydınlar : Hukuki yolları zorlamasalar bu iş bitmişti. Bu zarar oluşmamıştı.
Hakim : Bakalım doğru anlamış mıyım?
M A Aydınlar : Tabi buyrun sorun
Hakim : Diyorsunuz ki şikeyi kabul edin, Avrupaya gitmeyin
M A Aydınlar : Yaaani
Hakim : Tüm aldığınız paraları iade dedin
M A Aydınlar : Haliyle
Hakim : Şampiyonluk Kupasını iade edin
M A Aydınlar : Ama iyi tarafın….
Hakim : Hiçbir hukuki yola tevessül etmeyin
M A Aydınlar : Yaaani
Hakim : Siz bana diyorsunuz ki “Hukuki haklarını kullandıkları için tazminata hükmedin”
M A Aydınlar : Yaaani
Hakim : Doğru anladım değil mi? Sizi dinleseler şu anda 2010-11 kupası müzelerinde yoktu
M A Aydınlar : Yaani
Hakim : 50 milyon dolar gelir iade edilmişti
M A Aydınlar : Yaani
Hakim : Şampiyonluğu da kendi elleriyle geri vermişlerdi
M A Aydınlar : Yaani
Hakim : Şike yaptıklarını da kabul etmişlerdi M A Aydınlar : Yaaani
Hakim : Peki siz nasıl kurtamış olacaktınız?
M A Aydınlar : Şike hukuken kesinleşti
Hakim : Dava sürüyor. Temyizde
M A Aydınlar : O kişilerle ilgili
Hakim : Kişiler suçsuz bulunursa
M A Aydınlar : O durumu o zaman konuşuruz
Hakim : Ama ben kurtardım diyorsunuz
M A Aydınlar : Siz de Aziz Yıldırımcı mısınız? Anlamadım
Hakim : “Bir meşhur fıkra vardır. Ama sonu farklı. İki arkadaş beraberce yolculuk yapıyorlarmış. Bir ara şiddetli bir yağmur başlamış. Birisi bu duruma hazırlıklı imiş ama diğeri hazırlıksız yakalanmış. Hazırlıklı olan, hemen şemsiyesini çıkarmış, diğerini de şemsiyenin altına almış. Islanmaktan kurtarmış. Bu şekilde yollarına devam etmişler. Bu arada yağmur da geçmiş, hava açılmış.
Ancak bir taraftan sohbet, diğer taraftan yolculuk devam etmişler. Şemsiyeyi veren, diğerine “”Bak ben olmasaydım ıslanacaktın, elbisen şöyle olurdu, saçın böyle olurdu”” demiş.
Islanmaktan kurtulan “”Sağol Allah razı olsun. Haklısın. Beni ıslanmaktan kurtardın”” diye teşekkür etmiş. Biraz daha zaman geçmiş. Şemsiyeyi veren “”Bak ben olmasaydım ıslanacaktın, elbisen şöyle olurdu, saçın böyle olurdu”” demiş tekrardan. Islanmaktan kurtulan adam “”Sağol Allah razı olsun. Haklısın. Beni ıslanmaktan kurtardın”” demiş. Çok geçmeden şemsiye tutan adam “” “”Bak ben olmasaydım ıslanacaktın”” deyince yol arkadaşının canına tak etmiş. Ama susmuş.
Bu sırada, bir derenin yanından geçiyorlarmış. Bizimki, yine “”Ben olmasam şöyle olurdu, böyle olurdu”” diye söylenmeye başlayınca, diğerinin tepesi atmış. Elbisesiyle beraber, suya atlamış ve öfkeli bir şekilde seslenmiş: “”Ulan, yetti artık, bundan da daha kötü olmazdım ya!””
M A Aydınlar : Bakın siz de söylediniz. Şemsiye tutmuşum
Hakim : Hem şemsiye tutmamışsın. Hem ıslanmalarına yol açmışsın. Hem dereye itmişsin. Hem de sanki şemsiye tutmuş gibi şikayet ediyorsun
M A Aydınlar : Siz kesin Aziz Yıldırım hayranısınız. Bu davayı keşke Anadolu’da açsaydık
Hakim : Dünyanın öbür ucunda da dava açsanız hiçbir hakim hukuki haklarını savundu diye kimseyi suçlu bulmaz.
Hep merak etmişimdir, perde arkasındaki kahramanlar mı önemlidir? Yoksa oyunu oynayanlar mı? Her Senaryonun filmi, yazar veya yazar kadrosu ve oyuncuları vardır… Peki Gerçek hayatta karşımıza çıkan senaryolara ne demeli?
Örnek olarak 03/07/2011’de Fenerbahçe ve Türk Futboluna karşı yapılan operasyonu ele alırsak…
• Kimine göre operasyon gerçek suçlu suçlanan, kurgu ve gizli ajanda yok
• Kimine göre hepsi uydurma, suçlananlar kurban,
Ben Şahsen 2. Pencereden bakarak, aşağıda vereceğim bilgileri tek tek bir puzzle parçası gibi birleştirip, tek bir resim haline getirdiğimde, bu operasyonun senaryo olduğu gerçeğine inanmaktayım..
Tüm otoritelerin (Medya, TFF, UEFA, Futbol Takımları, taraftar vb..) kabul ettiği şey; Fenerbahçe ve Türk futbolunun yaşadığı bu sürecin en etkili icracı adamının Lütfi Arıboğan olduğu gerçeğidir,
Öncelikle Kimdir bu Lütfü Arıboğan; Wikipedia kaynağımız bize;
“-Lütfi Arıboğan 1961 Adana doğumludur. Türk eski basketbolcu, Türkiye Futbol Federasyonu Başkan Vekili. Galatasaray’ın ve Ülker’in şampiyon kaptanı. A Milli takım formasını en fazla giyen basketbolcu.
Babası, “Met” lakaplı Ahmet Arıboğan, Adana Demirspor’un eski futbolcularındandır. Hidrojeoloji yüksek lisansı yapmış olan annesi Fatma Arıboğan ise Lütfi Arıboğan’ın memleketi olan Adana’nın ilk kadın jeologudur.
1971’den 1996’ya kadar Çukobirlik, Ankara DSİ, Efes Pilsen, Galatasaray ve Ülkerspor’da basketbol oynadı. Türkiye Millî Basketbol Takımı’nda 243 dakika mücadele ederek, milli formayı en uzun süre giyen basketbolcu oldu. 6 yıl boyunca Galatasaray Erkek Basketbol Takımı’nın kaptanlığını yaptı.
Basketbolu bıraktıktan sonra Ülkerspor Genel Menajerliği görevine başladı ve bu görevini 8 yıl sürdürdü.
2005 yılında Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı’na seçilen Levent Bıçakçı tarafından TFF Genel Sekreterliği’ne getirildi. Sonraki TFF başkanları Haluk Ulusoy, Hasan Doğan, Mahmut Özgener ve Mehmet Ali Aydınlar dönemlerinde, Ocak 2012’ye kadar değişik görevler aldı. 6 Temmuz 2012 tarihinde Galatasaray Sportif AŞ Genel Müdürlüğü görevine getirildi Eski İstihbaratçı Mahir Kaynak’ın kızı, akademisyen Deniz Ülke Arıboğan ile evlidir.”
Bu bilgiler ışığında bazı sorular ve enteresan bilgiler aklımıza gelmektedir;
Lütfi Arıboğan Üniversite mezunu mudur? Yoksa sadece GS Lisesi’ni bitirip hayata mı atılmıştır? ( Çünkü Bu Adam Bir Üniversite’nin Mütevelli Heyetinde )
Lütfi Arıboğan, Bilgi Üniversitesi (Cemaat Bağlantılı bir okul) Mütevelli heyetindedir. ( Mütevelli heyeti : Bir vakfın veya bir kuruluşun yönetim işlerinin doğrudan bağlı bulunduğu kurul.) Ayrıca Eşi Deniz Ülke Arıboğan’da bu üniversitede öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır.
· Hangi Sıfat ile Üniversite okumamış bir kişi Mütevelli heyetinde olabilir?
· Şike Sürecinde TFF’deki mesai arkadaşı olan Göksel Gümüşdağ ile birlikte Mütevelli heyetinde olması tesadüf müdür? (Ayrıca Göksel Gümüşdağ Şike davasında sanıktır.)
Lütfi Arıboğan Ülkerspor genel müdürlüğünü, Ülker grubunun basketbola olan yatırımını durduracağını bildiği için mi bıraktı?
Lütfi Arıboğan’ın Amacı Basketbol Federasyonu başkanı olup Ülker ile Galatasaray Basketbol Şubesini birleşmesinin önünü açmak mıydı?
2005’de Lütfi Arıboğan Basketbol Federasyonu başkanı olsaydı, Fenerbahçe ve Ülkerspor birleşmesi olur muydu?
2005 yılında Basketbol Federasyon başkanlığı seçimlerinde Aziz Yıldırım’ın desteklediği Turgay Demirel’e karşı kaybedince, akabinde 2005 yılında TFF Genel sekteri olmasının nedeni kaybettiği seçimin intikamını almak istemesi midir?
Lütfi Arıboğan Kaybettiği seçim nedeniyle kızıp TFF’de görev yapan personele, hakemlere ve kurullara etki etmiş midir?
3 Dönem TFF Genel Sekreteri olarak kalabilmesinin nedeni Digitürk’ün Sahibi olan Mehmet Emin Karamehmet ile olan ilişkisi olabilir mi?
6222 Sporda Şiddet ve Düzensizliği Önleme Yasası’na , Şike ve Teşvik primi maddesinin eklenmesinin mimarlarından biride Lütfi Arıboğan’dır. Şike Ve Teşvik primi eklenmesinde etkin rol oynamasının sebebi Operasyonu önceden biliyor olmak olabilir mi?
Lütfi Arıboğan’nın eşi Deniz Ülke Arıboğan 07/03/2011 tarihinde GS kongre üyesi olmuştur, Aynı gün Şike Soruşturmasının Savcısı olan Zekeriya Öz’de GS kongre üyesi olmuştur (Şike Operasyonunun soruşturulduğu dönem). Bu bir Tesadüf müdür?
Lütfi Arıboğan’ın kayınpederi olan Eski İstihbarat Analizcisi, İktisat Profesörü, Mit’in kendi kadrosundan deşifre ettiği ilk ajan Mahir Kaynak’tan aldığı güçle mi bu oyunu yönetiyor? Göründüğünden daha güçlü olmasının nedeni Mahir Kaynak mı?
Mahir Kaynak’ın yazdığı kitaplar çok ilginç, mesela; “Dünyayı Kimler Yönetiyor” “Para İmparatorluğu” gibi… Bu kitaplardan birinde Mahir Kaynak’ın kurduğu cümle fazlaca enteresan “Derin devlet ülkeye bağlı olan insanlardan oluşur. Türkiye’yi yabancı derin devletler yönetiyor”. Ayrıca ismi bir ara Cumhurbaşkanlığı içinde geçtiğini düşünürsek Amerika ile bağlantısının olmadığını düşünmek, hata olur… Kısa hatırlatma geçelim. Mesela Fenerbahçe Şampiyonlar Liginden men edilmeden önce Lütfü Arıboğan Uefa ile görüşmelere gitmişti. TFF’de çalışan bir memurun, Ülke için önemli ve milyonlarca insanı ilgilendiren bu görüşmeye hangi sıfatla gittiğidir?
Uefa Müfettişi Pierre Cornu’ya Fenerbahçe için masumiyet karinesine uygun değil ve elimizde kesin kanıtlar var diyecek kadar cesareti nereden bulmaktadır?
Aynı şekilde “Fenerbahçe Avrupa kupalarına katılmasına müsaade edersek, ülke olarak 8 yıl ceza alırız “ algısını TFF de yaratan Lütfi Arıboğan mıdır?
Savcı Mehmet Berk bile “soruşturma gizlidir, size bilgi veremem” derken,
• Nasıl oluyor da Lütfi Arıboğan Pierre Cornu’ya bu konularda bilgi vermiştir?
• Nasıl oluyor da Lütfi Arıboğan “İtiraflar gelmeye başladı” diye gazetelere demeç verebilmiş? (halbuki o dönemde 1 kişi, yani İbrahim Akın itiraf yapmıştır, oda daha sonra bu itirafı baskı altında yaptığını beyan etmiştir, diğer itirafların hepsi mahkemede Fenerbahçe lefhinedir ve o dönemde olmamıştır) ve bu bilgilere nereden ulaşmıştır? (itiraflar dedi sonradan ortaya çıktıki Şekip Mosturoğu konusu. Bunu herkesten önce nasıl bildi? )
• Nasıl oluyor da Lütfi Arıboğan “Şike Sürecini iyi yönettik” diyebilmiştir….
Platini “Neyin ne olduğunu bütün dünya biliyor. Şikeyi ben mi yaptım?”demişti. İddianame bile hazır değilken bu sufleyi Platini’ye Lütfi Arıboğan mı vermişti?
Levent Kızıl Mahkeme ifadesi ‘Olgun Peker’i, 2000 yılında Milli Takım olarak Avrupa Kupası maçlarına gittiğimizde, o zamanki Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un yanında görmüştüm; o zaman tanışmıştık. (…) 30.03. 2011 tarihinde Olgun Peker’le İstinye Park’ta bulunan Masa Restaurant’ta buluştuk. (…) Olgun Peker 31.03. 2011 tarihinde menajerlik sınavı olduğunu; menajerlik sorularını Lütfi Arıboğan’ın kendi arkadaşlarına verdiğini, kendisine de sınav sorularını verip veremeyeceğimi sordu. (…) Bu sırada Mümtaz Karakaya da söylentileri duyduğunu bana belirtmişti.’
Bu ifadeye rağmen TFF neden Lütfi Arıboğan soruşturma açma gereği hissetmemiştir? Mahkeme neden üzerine gitmemiştir? (Mahkemede celse arasında ifadesi alındı)
Her şeye rağmen TFF’den istifa ettikten kısa bir süre sonra GS Ceo’su olarak göreve başladı Lütfi Arıboğan, Bu şike sürecinde gösterdiği performansın ödülü müydü? Yoksa Gs’nin tekrar TFF yönetimine girmesini sağlayamaması nedeniyle boşta kalmaması için yapılan bir hamle miydi?
14/11/2012 Cluj Cfr Galatasaray Şampiyonlar Ligi maçından tam 1 hafta sonra, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Romanya Türkiye İkili Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Tamer Atalay Ve Galatasaray Ceosu Lütfi Arıboğan Neden Cluj Belediye Başkanı Emil Boc’u ziyaret etmiştir?
Galatasaray Ceosu olduktan sonra Lütfi Arıboğan’ın eşi olan Deniz Ülke Arıboğan’ın, Galatasaray’ın kredi borcundan ötürü loca satışı hakkını elinde bulunduran Denizbank’ta Yönetim kuruluna seçilmesi de nasıl bir tesadüftür ben anlayamadım. Ayrıca Deniz Ülke Arıboğan Bankacı değildir.
Sonraki süreçte Denizbank Galatasaray’a sponsor olmuştur.
Uefa’nın Fenerbahçe’yi disiplin kuruluna sevk etmesiyle başlayan ve ceza vermesiyle devam eden süreçte yaptığı açıklamaların mahiyetlerine bakılacak olursa, kendini savunmak yerine, kişileri ve kurumları suçlu ilan ederek, yeni oluşumları planladığını göreceğiz. “GS Ceo’sunun yetki alanları nelerdir?” “ Bu yeni oluşumları neden planlamaktadır?” diye sormaktan kendimizi alamıyoruz.
Konuyu özetlersek, geçmişten şimdiye kadar olan süreçte Lütfi Arıboğan hakkındaki bilgiler ve tesadüfler ışığında kafamızda, birçok soru işareti bulunmaktadır. Lakin hiçbir yetkili merciinin “PARDON LÜTFİ BEY” dememesi de, bu kurgunun kilit adamının Lütfi Arıboğan olduğunu işaret etmektedir. Şimdi Puzzle parçalarını birleştirip resme büyük açıdan bakalım ve 03 Temmuz’un kurgu olmadığını düşünür? Küçük düşman yoktur, büyük olduğunu gizlemeye çalışan kurnaz düşman vardır
18 Eylül 2013 günü saat 13.54’ten sonra “Mehmet Ali Aydınlar’ın gözyaşı” da Fenerbahçe ile ilgili saldırı başlıklarının arasına eklendi
1 dakika 42 saniyelik “gözyaşı” videosu, saat 14:43 itibarıyla üzerine (olumlu, olumsuz) çok yoğun yorum yapılan konu haline geldi.
Çok kısa sürede dha kaynaklı “tıpkı metin” tüm medyada “Tıklayın Mehmet Ali Aydınların gözyaşlarını izleyin” haberinin altında yer buldu.
Mehmet Ali Aydınlar’ı ağlattılar
Mehmet Ali Aydınlar, düzenlediği basın toplantısına kendisine oğlu ile ilgili sorulan bir soru sonrasında gözyaşlarına hakim olamadı…
Türkiye Futbol Federasyonu Eski Başkanı Aydınlar’ın, düzenlediği basın toplantısında çok ilginç anlar yaşandı…
Bir basın mensubunun “Aziz Yıldırım’ın sizin için söylediği ‘Yaşadığı acıyı unutması için voleybol şubesini verdik’ sözleri hakkında neler düşünüyorsunuz” sorusu sonrasında şunları söyledi ve gözyaşlarına hakim olamadı: “Herkesin manevi değerleri vardır. Ben 2007 yılında voleybol şubesine sponsor oldum ve başına geçtim. Benim oğlum ise 2008 yılında….”
Mehmet Ali Aydınlar, cümlesini tamamlayamadan gözyaşları içinde kaldı. Aydınlar’ın ağlamasından sonra soruyu soran gazeteciye salonda büyük tepki oluştu...
100’ü aşkın internet sitesinin aynı anda yaydığı “tıpkı metin”le anlaşıldı ki “Aydınlar’ın gözyaşlarının müsebbibi Aziz Yıldırım”mış.
Yine o saatlerde şaşılacak kadar hızla Aziz Yıldırım’ın 13 Eylül 2012’de NTVSPOR’daki açıklamalarının ilgili bölümü tüm mecralarda paylaşıldı
Aksi kanıtlanana kadar Aydınlar’ın “yeni bir fay hattı/kırığı oluşturma amaçlı uygulama”da kendi iradesiyle rol almadığını kabul etmeliyiz
Az sonra paylaşacağım yayınlanarak aleniyet kazanmış metinleri okuyup; linklerdeki görüntüleri izledikten sonra belki bir fikir oluşabilir.
Aydınlar’ın kasti “rol”ü olduğunu söylemek şimdilik zor ancak göstere göstere yapılan medya uygulamasını “organize edenler” ipucu bıraktı
Mehmet Ali Aydınlar’ın ne düşünüp, tasarlayarak basın toplantısı düzenlediğini bilmiyoruz. Her ne umduysa tam aksi etki yaptığı muhakkak
Mehmet Ali Aydınlar’ıntaaa14 Eylül 2012 günü yazılı açıklamayla yapacağını ilan ettiği basın toplantısından beklentiler çok fazlaydı.
Aydınlar’ın beklentilerinden ziyade, yapacağı bilinen konuşmanın yaratacağı etkiden faydalanmak isteyenlerin ne yapacağı kritik öneme haizdi.
Aydınların konuşmasından beklenen en büyük fayda (kendisinin haberi var veya yok) geçen hafta meydan okuyan Aziz Yıldırım’a mesaj vermekti.
Aziz Yıldırım ismi etrafında yaratılan “medya şablonu ürünü” olumsuz algıyı güçlendirmek, kaos ortamı yaratmak, kongreyi etkilemek vsde var
Aydınlar’ın basın toplantısı saat 13.30 itibarıyla normal seyir izliyordu. (Benim değil, bilimsel parametrelere bakan ekibin görüşü.)
Referans mecralar incelendiğinde Fenerbahçe taraftarının ekseriyetle öfkelendiği, diğer sporseverlerin olumsuz baktığı sonucuna varılmıştı
Çok önem verilen Hürriyet “etekte”, Milliyet “kutu”da görmüş, NTVSPOR umulan sıcaklığı göstermemişti. Sabah “Kutu”ya dahi almamıştı.
“Aday değilim ama” etkili olmuş olamazdı. Bilinmeyen bir durum değildi. Asıl endişe yaratan medya gruplarının patron katının yaklaşımıydı.
Hayal kırıklığıyla bitmesi muhtemel toplantının sonuna doğru öyle bir hadise yaşandı ki diğer her şeyin önüne geçti. Herkes istediğini aldı
Aydınlar’ın aday olup olmaması, hatta UEFA ile ne konuştuğu aslında sürece nezaret edenlerin umurunda değildi. Onların hesabı şuydu:
Bu toplantıdan sonra Fenerbahçe’deki kongre sürecine etki edecek bir fırsat elde edilebilir mi? Baskıyla kırmak üzere yeni bir fay hattı oluşur mu?
Aydınlar’ın kendi iradesiyle dahil olup olmadığı bilinmese de “organize ekip” 1 yıl önce altyapısı hazırlanan eylemi gerçekleştirdi.
Fırsat yaratılır yaratılmaz nasıl saldırıldığını tüm Fenerbahçeliler izliyor. Açıklama. Şok cevap. Sert açıklama. Jet yanıt. “ARABULUCU”lar.
Yeter ki Fenerbahçe’de kaos devam etsin. Yeter ki hukuki sürece kimse konsantre olmasın. Aman iki huzurlu gün geçmesin!!!!
Peki “evlat acısını bile kullanacak kadar acımasız Aziz Yıldırırm” saldırısının “medya uygulaması”nın alt yapısı nasıl gerçekleştirildi?
Eğer Fenerbahçe yönetimi bu tür “UYGULAMA”ların önüne geçemezse o pratiğe sahip olmazsa huzur bulma şansı yoktur.
Aziz Yıldırım’ın 13 Eylül 2012’de yaptığı açıklamanın bedeli bugün ödetiliyor. 13 Eylül 2013’de yaptığı açıklamanın da bedeli olacak.
13 Eylül 2012’de NTVSPOR’daki açıklamada sarfedilen “çarpıtılmaya elverişli” ifadenin benzeri cümleler 13 Eylül 2013’te de kayda alındı.
“Başkan Yıldırım neden malzeme veriyor. Vermesin. Zorla mı konuşturuluyor” diyenler çıkacaktır. Böyle düşünenlerin haklılık payı var.
Ancak az sonra örneklerle açıklayacağım girişimler düşünüldüğünde, bu kadar haince plana olan insana suç bulmak bana kolaycılık gibi geliyor
Önce planı yapan, uygulayan ve faydalananlara bakıp; sonra “Başkanım siz de biraz ölçüp biçip konuşun” demek daha doğru
13 Eylül 2012’de NTVSPOR’da programa karılmadan önce Aziz Yıldırım’a sistemli bir baskı uygulandı. “Konuş. Açıkla. Susma”
Bir yandan Aziz Yıldırım’a “Konuş” baskısı yapılırken dahilde “Konuşursa mutlaka malzeme verir. Vermese de malzeme yaratırız” deniyordu
Şöyle bir öngörü vardı: “Konuşursa anlık öfke sıçramasıyla hata yapma potansiyeli var. İrticalen konuştuğundan mutlaka açık verecek. ”
Ve deniyordu ki “Bu konuşmadan sonra öyle bir baskı oluşsun ki konuştuğuna pişman olsun” SONRA TEKRAR SUSMA! KONUŞ! AÇIKLA BASKISI!!!
Diğer pek çok konuda olduğu gibi sistemli olarak “Sussa dert, konuşsa dert” sarmalına sokulup yıpratılacaktı. Kaos planının parçası
“Konuşsun” ısrarının bir nedeni de “Aziz Yıldırım’a topyekün hücum yapılmasın. O hallerde taraftar etrafında kenetleniyor. Hata bekleyin”
Stratejinin temeli: Hata yapmasını bekle. Hata yapmazsa hayata sevket. Hata yapınca kaşı. Kanat. Yaraya dönüştür. Gerektiğinde kanat
Başkan Aziz Yıldırım 13 Eylül 2012’de NTVSPOR’daki programda “malzeme bekleyenlere” ummadıkları kadar malzeme verdi. “Alex efsane değil…”
Bu arada bir de “bonus” elde ettiler. Başkan Yıldırım’ın Aydınlar ile ilgili soruyucevaplarken sarf ettiği bir cümleye çok sevindiler.
Ancak fırsatçıların “Büyük iş yapar” diye sevindiği cümle ertesi gün pek rağbet görmedi. Ve “işlenmesine” karar verildi.
Çünkü, Aziz Yıldırım aleyhine kullanılacak her veri “anahtar cümle” denen bana göre virüsten farksız saldırı aracı haline dönüştürülüyor.
Virüsler, profesyonel ekibin stratejisi çerçevesinde medya aracılığıyla ekranlardan zihnine giriyor. İhtiyaç anında infilak ettiriliyor
Aziz Yıldırım’ın 13 Eylül 2012 günü NTVSPOR’da yaptığı açıklamanın hemen ardından “anahtar cümle” uygulaması medya şablonu hazırlandı.
O tarihlerde öncelikli stratejik hedef Alex’ti. O nedenle “Alex efsane değil” ön plana çıkarıldı. Ve kolayca hatırlanacak diğer polemikler.
Onların tabiriyle “Evlat acısı” uygulaması öncelikle değildi. Yine kendi ifadeleriyle “kısık ateş” te pişirilmeye uygundu.
Aziz Yıldırım’ın açıklama yaptığı gece ve ertesi gün yayınlanan bazı haberleri dikkatinize sunuyorum. Haberi yayınlayanların hepsi bu organizasyona dahil diyemem. Ancak her bu tür haber yaymada kullanılanlar hemen dikkatiniz çekecektir.
14 Eyl 2012
– Büyük yıldızların belli süreçlerden sonra kendilerinde egolar öne çıkar. … Aykut Kocaman’ın istekleri doğrultusunda bir yola giriyoruz ama buna izin ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. …Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler. …Biz de kız takımını verdik.
Büyük yıldızların belli süreçlerden sonra kendilerinde egolar öne çıkar. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la …
14 Eyl 2012 – Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler Bir şeyler ver dediler.” Biz de kız takımını verdik. Devre arasında kızlar arasında …
13 Eyl 2012 – Okumazlar diye herkes bir şeyler yazıyor. Ekonomi … Heykel yapma niyetimiz var dediler. Ben de “yapın” dedim. …..Çocuğu vefat etti, hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali Koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler. Bir şeyler ver dediler. Biz de kız takımını verdik.
14 Eyl 2012 – Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler. Bir şeyler ver dediler.” Biz de kız takımını verdik. Devre arasında kızlar arasında …
3 Eyl 2013 – Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler. Bir şeyler ver dediler.” Biz de kız takımını verdik. Devre arasında kızlar arasında …
14 Eyl 2012 – Zamanında paranın bir kısmını biz ödedik bir kısmını da sponsorlar ödedi. Her şeyi kendimiz ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.” Biz de kız takımını verdik. Devre arasında …
14 Eyl 2012 – Büyük yıldızların belli süreçlerden sonra kendilerinde egolar öne …. Zamanında paranın bir kısmını biz ödedik bir kısmını da sponsorlar ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
14 Eyl 2012 – 3. sene tüm Türkiye’yi domine edecek bir kadro kurmuşken başımıza olaylar geldi, ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık.
14 Eyl 2012 – Büyük yıldızların belli süreçlerden sonra kendilerinde egolar öne çıkar. …Bir dosta attığı tweet kamuoyuna yansıtılırsa her gün kavga çıkar. Alex’in….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. …Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler. …Biz de kız takımını verdik.
Aydınlar ülke spor adına konuşmasının zamanının geldiğini, yurt dışından dönüşünde konuşacağını bildirdi. Polemik alevlenmemişti.
Polemiğin alevlendirmesi ve konuşmanın çarpıtılıp; yıkıcı amaçla kullanmaya müsait formata sokulması için 2 gün daha beklemek gerekti.
Çünkü yazılı, görsel ve internet medyasında tohumu atılan, etkisi ölçülen ve değerlenen anahtar cümleler hafta sonları zihinlere mıhlanıyor
Futbol üzerine konuşma vaadiyle ekran başına topladığı seyircilere virüs yayan spor programı görünümlü yayınlar önemli işleve sahip.
16 Eylül 2012 tarihli Telegol’de “Evlat acısı şablonunu”nun nasıl uygulandığını görmek mümkün…
Hatta iyimserlik olacak belki ama Aydınlar ve ailesinin yayınların etkisiyle normalin fevkinde öfkeye kapıldığı bile varsayılabilir
Program “Mehmet Ali Aydınlar Telegol’e konuştu” klibiyle başlıyor.
Hem Aydınlar’ın hem Sadri Şener’in Aziz Yıldırım’a sert yanıtla vereceği anlaşılıyor. Bu mesajlar sürekli altyazı olarak dönüyor.
Aziz Yıldırım’ın konuşmasından seçme başlıklar 20’şer dakika konuşuluyor. Hem kendi taraftarı, hem rakip taraftar öfkelendirilerek hazırlanıyor
Yaklaşık iki saat özellikle seçilen Alex konusu başta olmak üzere sinirlendirilen seyirciye Aziz Yıldırım’ın Aydınlar’la ilgili açıklaması dinletiliyor.
Güntekin Onay’ın sakin insanları dahi çıldırtan tarzı malum. Yani fitil ateşleniyor. Serhat Ulueren “Biraz da kırıcı oldu” kaseti yayınlıyor
DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN KONU ŞU: SÖYLENMESE DAHA İYİ OLUR CÜMLESİ “CENAZEYE GİTTİM. HALİNE ACIDIM. VOLEYBOL TAKIMINI VERDİM”E NASIL DÖNÜŞTÜ…
“BUNLARI ANLATMAZDIM AMA İÇİME UKTE OLDUĞU İÇİN SÖYLÜYORUM”… NOKTASINA NASIL GELİNDİ. KONUŞMANIN DEŞİFRESİ AŞAĞIDA…
AYDINLAR’I GÖZYAŞINA BOĞAN KONUŞMA DENİLEREK DÜNDEN BU YANA BAZI PAYLAŞIMLAR YAPILIYOR. YAKLAŞIK 10 DAKİKALIK GÖRÜNTÜNÜN YARISI VAR. TAMAMINI BİLMEK GEREKİYOR. HERŞEYDEN ÖNEMLİSİ İSE AZİZ YILDIRIM BU KONUŞMAYI NEDEN YAPTI, ONU BU KADAR ÖFKELENDİREN OLAY NEYDİ SORUSU HİÇ SORULMADI. BU SORUNUN YANITI OLAYIN ANAHTARI SAYILABİLİR
2.03.36
Güntekin Onay: Peki Sayın Mehmet Ali Aydınlar iyi bir Fenerbahçeli. Fenerbahçe’ye hizmet etmiş
Aziz Yıldırım: Öyle olduğunu sen söylüyorsun
Güntekin Onay: Fenerbahçe’ye hizmet etti. Yöneticilik yaptı
Aziz Yıldırım: Yapmış olabilir
Güntekin Onay: Voleybol takımına sponsorluk yaptı.
Aziz Yıldırım: ….demiyorum
Güntekin Onay : Ters düştünüz
Aziz Yıldırım: Ters düşmedim (2.03.49)
Güntekin Onay: Biraz o konuyu açar mısınız? Sayın Mehmet Ali Aydınlar…
Aziz Yıldırım: Açayım. Ben Metris’te yatarken. Dışarıda eğer tersi olsaydı içeride yatan kim olursa olsun mahkemesi varsa bazı olayları yaşıyorsa ediyorsa onlar hakkında yorum yapmazdım. Hiçbir zaman yorum yapmazdım. Hiçbir zaman yorum yapmazdım. Her gün de gider ziyaret ederdim (2.04.14) Konuşurdum. Ederdim. Yine kendi bildiğimiz yapardım. Ben böyle düşünüyorum. Yapardım. (2.04.19) Hastaneye geldiği zaman söyledim ben kendisine. Bu tamamen bir operasyondur. Sakın tuzağa düşme. Fenerbahçe ile ilgili hiçbir şey yok dedim. Sonunda hiçbir şey çıkmayacak dedim. (2.04.30) Göreceğiz hep beraber.
Rıdvan Dilmen: Temmuz başında
Aziz Yıldırım: Tabi tabi hastaneye geldi. Hasekiye. Şeye Şişli Etfal’e. Geldi gece. Söyledim bunu kendisine. (2.04.41) Bu süreç devam etti. Her seferinde bizim yöneticilerle konuşuyor ediyorlar. Avukatı da bana geliyor. Arada sırada. Şekip Beyin ortağıdır. Ben anlatıyorum. Ona da anlatıyorum. Bak burada bu var. O ara maçları çalışmaya başladım. Okuyorum. Görüyorum. Bu böyle yanlıştır. Şu şöyledir. Böyledir. Kendi düşüncelerimi anlatıyorum O’na. Burada bir şey yok. Burada bir şey yok. Tamam mı? Süreç devam ediyor.(2.25.11) Fakat kendisi çıktı dedi ki, yargılama başlamasına 3-4 gün vardı, “yargılama başlasın kimin ne olduğunu göreceğiz” Daha biz yargılanmadık ki. (2.05.27) Mahkemeye gidiyoruz yani. Bunu düşmanın söylemez yani. Böyle bir söz söylenir mi? Bakın be ne yaptım Mehmet Ali Aydınlar için. (2.05.34) Dinliyorsa bunları hep duysun. Allah kimseye göstermesin. Çocuğu vefat etti. Rahmetli Hasan Doğan, ben, Cihan Kamer hemen kendisinin yanına gittik. BUNLARI ANLATMAZDIM AMA İÇİME UKTE OLDUĞU İÇİN SÖYLÜYORUM. Gereken neyse biz düşen görevleri yaptık. (2.05.56) Acısına her türlü katıldık. Ali Koç’la beraber özel helikopterle beraber mevlütüne geldik. Her bir şeyde bulunduk yani. Bulunmaya çalıştık. Rıdvan Dilmen: Olması gereken buydu
Aziz Yıldırım: Normal bir insanın… Olması gereken… Yapması (gereken)görevleri yani. Demin söylediğim görev nasıl insani bir görevse biz de insani görevlerimizi yerine getirdik. Sonra geldiler dediler ki yanında olan isimler, kullanmıyorum şu anda, buna bir şeyler ver. Şekip Bey’de O’na bazı konularda yardımcı olmaya çalıştı. Tuttuk biz kız voleybol takımını kendisine verdik. Gel dedik sorumlu sensin. Bütün arkadaşlarıma dedim. “Kimse konuşmayacak, karışmayacak. Verin. Yürüsün” Yürüttüler. Devre arasıydı. Problem çıktı kızlar arasında. Kızlar gruplara bölünmüştü. Gruplaşma olmuş. Antrenörü yanlış seçmişler. Bir sene önce başarılı olan antrenörü göndermişler. Yanlış bir antrenör getirmişler. O antrenörlerden dolayı menajerlerle problemler olmuş. Oturdum ben yönetim kurulu toplantı odasında bütün sporcuları çağırdım, yetkilileri çağırdım, kendisi gelmedi. Ben bu kulüpte grupçuluğa karşılık bu kadar uğraş verirken siz voleybol takımı içinde gruplaşma yapıyorsunuz. Bunun olmaması gerekir. Bunlara müsaade etmeyiz diye konuştum. Toparladık. Antrenörün işine son verildi. (2.07.24) Sonra Belçika’dan Mehmet Ali Bey kendisi antrenör buldu. Getirdi. O sene kız takımı şampiyon oldu. Ardından bu süreç içinde hiçbir Fenerbahçeli yönetici oralara karıştırmadım. (2.07.40) Sanki orası kendisine bağlıymış gibi, oranın başkanıymış gibi devam etti. Transfer yaptı. Haber vermedi. Herkse kızdı. İçerideki bütün herkes “bu ne oluyor” dedi. Hiçbir tanesini karıştırmadım. Başarılı oldu. (2.07.57) O zannetti ki başarıları Mehmet Ali Aydınlar kazanıyor. Bütün başarıları… Burada da… Başarısızlık varsa benden, başarı varsa Fenerbahçe’nin kendisindedir. Büyüklüğündendir. Takım şampiyon olur. Aziz Yıldırım şampiyon yapamaz. (2.08.12) Fenerbahçe’nin kendisi, o arma yapar. O zannet ki, gittik Katar’a şampiyon olduk kendisi yaptı etti. Dünya Şampiyonu olduk. Oradaki takımlar zayıf. Bu sene de gidiyorlar. Bu sene de şampiyon olacaklar. Ondan sonraki sene Fenerbahçe Avrupa Şampiyonu oldu. Bu çalışmaları yaparken kendisine yetkileri ben verdim. Bir başkası olsa bu yetkileri vermezdi. Kullandırmazdı. Bir gün kıskanmadım. Bir gün etmedim. O kupayı O’na kaldırttım. (2.09.05)
Güntekin Onay: Süreçteki kırgınlığınız neden?
Aziz Yıldırım: Kırgınlığımız. Ben hapisteyken. Cezaevindeyken “Göreceğiz neler olduğunu” diye ortaya çıkması.”Vaay neler olmuş” diye feryatlar. Gidiyor savcıyla konuşuyor. Savcı buna ne söylüyorsa onları yapıyor. Bize ömür boyu ceza vermek için uğraşıyordu. Onları yaptılar. Bunları yaptılar. Neleri var. Konuşmalar. Devletle olan ilişkilerdeki o tutarsızlıklar. Bunlara girmeyeyim.
Aziz Yıldırım’ın açıklamalarından sonra Telegol yorumcuları (diğer kanallarda da aynı şekilde) “evlat acısı odaklı konuşmalarına başlıyor
Ziya Şengül: Aziz Yıldırım şampiyonluklarda Teknik direktör mü yaptı demişti .Maa gazetede okuduğuma göre onlardan daha fazla Fenerbahçe’ye parasal destek verdiğini söylüyor. BUNLAR BURADA KONUŞULACAK ŞEYLER Mİ? Bunların barışması mümkün değildir.
Kaya Çilinigroğlu: (2.14.01) Bir adamın evladının cenazesine gidip, o adamın yanına olmayı kalkıp bir insan televizyonda nasıl söylüyor ya. Yazıklar olsun. (2.14.09) Ben insanla ilgili evladının cenazesine gittim diye… Oturuyor diyor “bana bu mu yapılmalıydı?” Ne yapacaksın gitmeyip? Evlat acısı kadar kötü bir şey olur mu? Allah hiçbirimize göstermesin? Hepimizin evladı var.Evladının cenazesine gittim. Helikopterle. Ali Koç’la falan filan. Böyle bir konuşma yapıyorsun ya. (2.14.30) Çok ayıp ya. Burada söyleyemeyeceğim şeyleri söylerim orada karşımda olsa. (2.14.37)
Kaya Çilingiroğlu: Böyle bir şey var mı ya? Bir insanın evladını kaybetmesi kadar kötü bir şey olabilirmi? (2.14.43)
Erman Toroğlu: Şaşırdın mı?
Kaya Çilingiroğlu: Evet şaşırdım. Sana bir şey söyleyeyim mi? Bu konunun üstüne fazla bir şey konuşmak istemiyorum. (2.14.49) Voleybol şubesini ona verdim diyor. Adam çakıl taşı mı verdi? Ciddi paralar harcadı. O takım dünya şampiyonu olmadı mı? (…) Saçma sapan konuşuyor. Yazıklar olsun. Hiç yakıştırmadım. Hiç beklemediğim bir şey. (2.15.12)
Gökmen Özdenak: Beni de hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Aziz Yıldırım bu.
Bir süre “Evlat acısı” teması işleniyor ama amaç farklı: GİTMEZSEN SEN BUNDAN SONRA KÖTÜ GİDECEKSİN
Erman Toroğlu: Arkadaşlar. Anne babamı kaybettim. Hayatımın en acı günü de yeğenimi kaybettim. Abimin oğlu. Trafik kazasında. Hastanede. Hala da burnumun direği sızlar. Bu..şu adamları gördükten sonra… Adamın oğlu ölmüş. (2.15.47) Dünyanın sonu. Adama diyor ki. Gittik diyor. Dediler ki buna bir şeyler ver. Voleybolu verdik. Ya Aziz Yıldırım. Hakikaten sen busun ya. Hakikaten sen busun ya (2.16.11) ALLAH AŞKINA BU ALEMİ TERKET YA. BU FUTBOLDAN GİDERSEN FUTBOL RAHATLAYACAK YEA. SEN ZİE DİYORSUN AMA SEN GİDERSEN FUTBOL RAHATLAR GİTMEZSEN BU FUTBOL RAHATLAMAZ. (2.16.24) BU FUTBOLA ÖYLE GELDİN Kİ BU FUTBOLU DUMAN ETTİN. NELERE SOKTUN YA. ŞEYE GİRDİN MAHKEME KONUŞACAĞIM KONUŞACAĞIM DEDİN SADRİ ŞENER’E YAPTIĞIN KIYAĞI ANLATTIN YA. SADRİ ŞENER’E İHALE VERMİŞ. SADRİ ŞENER’E VERDİĞİN İHALENİN ŞİKEYLE NE İLGİSİ VAR. (2.16.50) YAV SEN NASIL BİR İNSANSIN. AMA SEN BUSUN. BEN SENİN YERİNDE OLSAM BUNDAN SONRA KALMAM. TEŞEKKÜR EDER GİDERİM. GİTMEZSEN SEN BUNDAN SONRA KÖTÜ GİDECEKSİN. BEN SANA SÖYLEYEYİM. ÇOK NET SÖYLÜYORUM. HERKES DİYORDU Kİ AZİZ YILDIRIM ÇIKACAK HESAP SORACAK. BENS ENİN ÇIKMASI İSTEDİM. ÇIKTIĞIN ZAMAN BUNLARI YAPACAĞINI BİLİYORDUM. EĞER İÇERİDE KALSAYDIN MAĞDURU OYNAYACAKTIN. (2.17.16) TÜRK İNSANI MAĞDURU SEVER. ŞUNLARI DUYAN TÜRK İNSANININ SENİN İÇİN NELER DÜŞÜNDÜĞÜNÜ BEN İYİ BİLİYORUM. (2.17.23) ALLAAAH. ÖZELİKLE SANA VE BANA EVLAT ACISI VERMESİN. BİR FUTBOL İÇİN BUNLARI KONUŞABİLİYORSAN YAZIKLAR OLSUN SANA. (2.17.37)
Serhat Ulueren, Mehmet Ali Aydınlar’ı 15 Eylül’de veya 16 Eylül gündüz saatlerinde bulmuş ve tele röportaj yapmış. Aydınlar’ın kullandığı bazı sözler çok dikkat çekici:
MAA: Sorulara cevap verirsem yaptığımız açıklamanın anlamı kalmaz. Gereğini yapacağız. Merak etme.
Serhat Ulueren: İşte tamam gereği ne ama yani?
MAA: GÖRECEKSİN GEREĞİNİN NE OLDUĞUNU. (2.12.08)
Serhat Ulueren: Biraz ipucu verseniz
MAA:ARTIK BENİ İZLEYEBİLİRSİNİZ OK YAYDAN ÇIKTI. ATRIK BENİ İZLEYEBİLİRSİNİZ. GÜNAH BENDEN GİTTİ. SUSTUM AMA BİTTİ ARTIK. BEN ARTIK BU İŞİ KAFAMA TAKTIM. BENİM BİRİNCİ İŞİM BU İŞ. ONUN İÇİN BEN BU MÜCADELEDE GALİP ÇIKMAK ZORUNDAYIM. DOLAYISIYLA HER ADIMIMA DİKKAT ETMEK ZORUNDAYIM. (2.12.26)
Serhat Ulueren: Savcıyla hangi pazarlığı yaptınız? Aziz Yıldırım’ı hangi anlamda sattınız? Bunları sormam lazım.
MAA: Öyle bir şey yok ki. Olmayan şeyi nasıl söyleyeyim. (2.12.41)
Serhat Ulueren: Çok canı yanmış. Döndükten sonra çok çarpıcı açıklamalar yapacak Aziz Yıldırım’la ilgili. BİR KEZ DAHA İZLEYELİM. (2.13.02) Tarih 16 Eylül 2012 Pazar
Tartışma 17 Eylül 2012 Pazartesi günü tartışılacak gibi duruyor. Ancak ertesi gün bambaşka bir gündem var. Aziz Yıldırım’ın askerlik mevzusu
Baransu “bomba” haber yapmış! Baransu’nun zaman zaman ısıtılan konuyu aniden gündeme getirmesi kadar Serhat Ulueren’in yorumu daha ilginç
Serhat Ulueren “Aziz Yıldırım askerler, şehitler, Atatürk hakkında konuşunca Baransu çok kızmış haberi yazmaya” karar vermiş.
17 Eylül 2012 Pazartesi Aziz Yıldırım’a kendi açıklamaları üzerinden vurma gecesine dönüştürülüyor. “Evlat acısı teması” da unutulmuyor
SAHNE SELİM SOYDAN’IN: Son televizyon programından sonra ben Aziz Bey olsam bir daha televizyona çıkmam. HAYDAAA… ÇOCUĞUNUN ÖLÜMÜNÜ KARIŞTIRARAK…
Selim Soydan: 1.37.24 Son televizyon programından sonra ben Aziz Bey olsam bir daha televizyona çıkmam.Bir daha televizyona çıkmam. Bir daha da böyle iddialı şeylerle konuşmam. ÇÜNKÜ ÜZÜLÜYOR FENERBAHÇELİLER. Ben şahsi fikrimi söylüyorum. Hiçbir şekilde çıkmam televizyona.
Serhat Ulueren: Baransu şeyden çıkarmış. (Haberi yapma amacı) NTV’deki programında asker, şehit, Atatürk kelimeleri üzerine duygu sömürüsü yapmaktan çekinmedi. Şehitleri anması. Ailelere başsağlığı dilemesi.
Selim Soydan: 1.38.37 Neden bu lafı ettiğimi de söyleyeyim. Neden bundan sonra televizyona çıkmasın dediğimi söyleyeyim size. En son konuşmasında bir laf geçti. Mehmet Ali Aydınlar’la. Ve dedi ki… İnanamadım. (Önüne bakıyor) Hele evladı öldükten sonra (dikkatli bakınca Gökmen Özdenak seçiliyor) oyalansın diye… böyle bir cümleyi ettiği andan itibaren çok soğudum ben bu işten. Hakikaten Ziya çok soğudum. (13.39.08) Günahtır. Ayıptır. Ne yapmış Mehmet Ali Aydınlar. Küçümseyerek, hiçe sayarak, lütfen verdim, hani … Şöyle anlatayım. Bunu duyan herkesin… herkesin
Selim Soydan: (kanı donmuş gibi) tuhaf(!) olmuştur yani. Ne oluyor demektir. (1.39.37)
Gökmen Özdenak: Böyle benzetme olur mu yani?
Selim Soydan: Günahtır. Ayıptır. Mehmet Ali’nin Fenerbahçe kulübü için ne yaptığını anlatsınlar. Doğru anlatsınlar. Eğer Mehmet Ali Aydınlar Fenerbahçeli olmasaydı felaketler gelirdi bu kulübün başına. Felaketler. Doğruyu anlatsınlar. Ne yaptı Mehmet Ali Fenerbahçe için. Her yıl 10 milyon dolar verdi. Ne yaptı Fenerbahçe için? En büyük kupayı kazandı getirdi. Eğer ben olsam Aziz Yıldırım her şeyden önce çok teşekkür ederim. Ancak böyle büyür bir insan. AMA BÖYLE KÜÇÜK GÖRMEKLE ÇOCUĞUNUN ÖLÜMÜNÜ KARIŞTIRARAK… AYIP BÖYLE KONUŞMAK.
Gökmen Özdenak: Kimseye Allah evlat acısı göstermesin.
Selim Soydan: Ayıp ayıp. GÜNAH BİR DE… ONUN İÇİN TAHMİN EDİYORUM MEHMET ALİ AYDINLAR ARTIK HERŞEYİ ANLATMASI LAZIM. AÇIK AÇIK KONUŞMASI LAZIM. BU OLDU. BUNU SÖYLEDİM. BUNU YAPTILAR. (1.41.02) HERGÜN ÇOCUğU KÖTÜLÜYORLAR. HİÇBİR SUÇU YOK BU KONULARDA MEHMET ALİ AYDINLAR’IN. BİR TEK SUÇU FENERBAHÇELİ OLMAK.
Erman Toroğlu: Mehmet Ali Aydınlar Fenerbahçe’yi kurtarmak için kendini feda etti. (1.41.18)
Ziya Şengül: En büyük hatası ne biliyor musunuz? Voleybol takımı tarihin en büyük şampiyonluğu getirdiği gün en büyük hatasını yaptı (1.41.34)
Selim Soydan: Bu çocuk gitmiş sana en büyük kupayı kazanmış sana. Onunla iftihar edeceksin. Aferin diyeceksin. Değil çocuğu öldü de biz bunu verdik. Böyle bir laf olur mu yaaa. Kimse bunun izahını..
Erman Toroğlu: O laf iğrenç (1.42.17)
Selim Soydan: …edemez arkadaş. Günahtır ya.
Gökmen Özdenak: Selim abi… Öyle bir ihtiras var ki Aziz Yıldırım’da (ŞİKE OLAYLARINI KASTEDİYOR) BU İŞLERİN BU GÜNLERE GELMESİNDEKİ ANA NEDEN O. DEVAMLILIĞINI SAĞLAMAK İÇİN İHTİRASLARI BUGÜNLERE GETİRDİ.!!!!!!!!!!!!!!!!! SEN NE BEKLİYORSUN Kİ (1.42.43)
“Evlat acısı” temalı bu yayın sadece bir örnek. Medya leşkerleri sürekli olarak “o yarayı kaşıdı” ve ne zaman ihtiyaç olursa kanattı.
3 Temmuz’dan bu yana yaşananlar ve açıklamalar maskeleri teker teker düşürüyor. Kimileri, hakkında açılan davalar nedeniyle beraat ederken, kimileri için ise süreç devam ediyor.
Doğru işler mi yapıldı, yanlış işler mi ona yargı karar verecek. Ancak ortada bir gerçek var ki; o da bu olayların ülke futboluna verdiği ve telafisi mümkün olmayan zararlar.
Mahkemenin açıklamış olduğu kararlar bazıları için belki de geri dönüşü olamayan bir yola girdiklerinin göstergesi olacak. Taraftar cephesinden bakıldığında ise; geneli, kulüplerine mensup olan ve bu işlerde adı geçenlerin haklılığına inanıyor ya da öyle olmasını temenni ediyor. Buna bir yere kadar hak verilebilir. Fakat şu bir gerçek ki taraftarların da sabrı taşmaya başladı.
Tartışmaların göbeğindeki isim olan Aziz Yıldırım geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında, hakkında merak edilen sorulara yanıt vermeye çalıştı. Sorular hep çalışmış (!) olduğu yerlerden çıktığı için Yıldırım oldukça rahattı. Halbuki kendisine sorulması gereken ve yanıtı alınamamış o kadar çok şey var ki.
Aziz Yıldırım kendisine sorulanlara cevap vermek yerine tıpkı mahkeme sürecinde olduğu gibi yine başkalarını suçlamaya çalıştı. “Beni konuşturmasınlar” diyerek kimilerini tehdit etti, kimilerine de aba altından sopa gösterdi. Hatta “Bu şike davası değil bir organizasyondur ve bazı güçler yaptı” dedi.
Dedi, demesine de kimler olduğunu açıklayamadı bir türlü. Kimdi bu güçler ve neden Fenerbahçe’yi ele geçirmeye çalışıyorlardı? Asıl sorulup yanıt alınması gerekenler bunlardı. Fakat kendisine ne sorulabildi, ne de açıklayabildi bunu. Aziz Yıldırım bildiği ne varsa onları açıklamalıdır. Yoksa söylediklerinin hiçbir inandırıcılığı kalmıyor.
Aziz Yıldırım’ın, oğlunun cenazesine katıldığı Mehmet Ali Aydınlar için söyledikleri ise hiç şık olmadı. Düşünebiliyor musunuz? Bir babanın hayatında yaşayabileceği en zor acıyı yani evlat acısını gören Aydınlar’ın bu durumunu bile kullanmaya çalıştı. Aydınlar’ı zamanında bu köşeden ben de çok eleştirdim ama doğru insan olduğundan asla şüphe etmedim.
Yıldırım’ın özellikle Şenes Erzik için ettiği laflar var ki hiçbiri yenilir yutulur cinsten değil. Bu suçlamalara maruz kalan Erzik sanırım kamuoyuna gerekli açıklamayı yapacaktır. Aksi taktirde bunları kabul etmiş olur. Erzik kendisi hakkındaki iddiaları öyle bir iki cümleyle de geçiştiremez. Bu iş çocuk oyuncağı falan değil. Futbolun içinde bulunan birçok insanın geleceği ile ilgili kararlar alacaksın ve bunu 1-2 cümleyle geçiştireceksin. Bunu kimse yemez!
Şenes Erzik kamu vicdanını tatmin etmelidir. Ya da bu açıklamaları kamuoyuyla paylaşan kişi hakkında gereğini yapmalıdır. Çünkü kendisi UEFA’nın Asbaşkanı olmasının yanında aynı zamanda da Türkiye Futbol Federasyo’nun Onursal Başkanı’dır.
AZİZ YILDIRIM 1 YIL BOYUNCA “RAKİP GÖRDÜĞÜ İÇİN EVLAT ACISINI KULLANARAK ACIMASIZCA VURDU” DENİLEREK ELEŞTİRİLDİ
OYSA KONUŞMA İKİ BÖLÜM. AZİZ YILDIRIM’IN EVLAT ACISIYLA VURMA GİBİ BİR NİYETİ OLMADIĞI AÇIK. AMA SÖZLERİNİN BU AMAÇLA ÇARPITILDIĞI AŞİKAR
OLSA OLSA KULÜBE SPONSORLUK YAPMIŞ BİRİNE ÖFKESİNİ GİZLEMEMESİ, POLİTİK KONUŞMAMASI HADDİNİ BİLDİRMESİ, KÜÇÜMSEMESİ ELEŞTİRİLEBİLİR.
BAŞKAN YILDIRIM’IN TARZI SANIRIM “KONUŞUP DURSUNLAR. UMURUMDA DEĞİL” ANCAK NEYİ NEDEN YAPTIĞINIZI AÇIKLAMAZSANIZ SONUÇ KÖTÜ OLABİLİYOR
1 YILDIR MEDYA LEŞKERLERİ “EVLAT ACISI” ŞEKLİNDE KODLANAN ANAHTAR CÜMLE UYGULAMASINI HER FIRSATTA TEKRARLADI. AMA BİR ŞEY HİÇ YAPILMADI:
BİR TANRI KULU“AZİZ BAŞKAN SİZ MEHMET ALİ BEYE NEDEN BU KADAR ÖFKELENDİNİZ. RAKİP ÇIKACAK DİYE Mİ KIZDINIZ? ŞAHSİ KONU MUYDU” DİYE SORMADI
BU ÖNEMLİ AYRINTIYI HİÇBİR MEDYA MENSUBU GÜNDEME GETİRMEDİĞİ GİBİ FBTV DE ORALI OLMADI. VE 18 Eylül 2013’te FIRSATÇILAR TARAFINDAN KULLANILDI
Aziz Yıldırım’ın öfke patlaması sanırım şu cümlede gizli: “yargılama başlasın kimin ne olduğunu göreceğiz” Daha biz yargılanmadık ki.
(2.25.11) Fakat kendisi çıktı dedi ki, yargılama başlamasına 3-4 gün vardı, “yargılama başlasın kimin ne olduğunu göreceğiz” Daha biz yargılanmadık ki. (2.05.27) Mahkemeye gidiyoruz yani. Bunu düşmanın söylemez yani. Böyle bir söz söylenir mi? Bakın be ne yaptım Mehmet Ali Aydınlar için. (2.05.34) Dinliyorsa bunları hep duysun.
Evet evlat acısınıyla kıyaslanamaz ama özgürlüğünden yoksun bırakılmak da onun kadar olmasa dahi ağır bir durumdur. Hele ki iftira da varsa
Hem iftiraya uğrayıp, hem özgürlüğünden mahrum bırakılıp hem de ihanete uğramak da tahammül fersah haldir. Aziz Yıldırım’ın durumu budur
Aziz Yıldırım’da öfke patlamasına yol açan olay kendisi hapisteyken 9 Şubat 2012 tarihinde, yani mahkemeden önce yapılan bir yayın.
Aydınlar Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün programına konuk oluyor. Yayın ilk duruşmadan birkaç gün önce. Şimdi de Yargıtay süreci öncesi
Aziz Yıldırım’ın heyecanla ilk duruşmaya hazırlanırken Aydınlar’ın sözlerini duyup sinir krizi geçirmemiş olması mucize.
Programda söylenen ve uzun süre ekranda KJ olarak kalan cümleler dahi ciddi manipülatif girişim izlenimi veriyor.
9 Şubat 2012 tarihli 32. Gün Programı’nı elinize 16. ACM‘nin gerekçeli kararını alıp izlemenizi öneririm. Epey benzerlik bulacaksınız
Pek çok yayın gibi 32. Gün programı da 16. ACM heyetine ilham vermiş görünüyor. Ancak bir bölümü var ki gerçekten çok can yakıcı…
İlk seyrettiğimde değil ama gelinen bu noktada şunu anlıyorum ki “savunma hakkı” açıkça gasp edilmiş. Çünkü “Şike var” denmiş.
Gerek yargı gerekse de UEFA üzerinde şikenin varlığını kabullenmiş TFF Başkanı portresinin etkisini anlamak için dahi olmaya gerek yok
Aydınlar 18 Eylül 2013 tarihli toplantıda direnç kıran “Durum vahim” açıklamasının o anki bir değerlendirme olduğunu söyledi
Oysa linkini verdiğim 32. Gün Programını izlediğinizde göreceksiniz ki “DURUM HALA VAHİM” diyor. Mahkemeye 3-4 gün kala…
Ayrıca avukatını Aziz Yıldırım’la görüşmeye göndermesi ve sonrasındaki gelişmeler de anlaşıldığı kadarıyla Aziz Yıldırım’ı çıldırtmış
“Gidiyor savcıyla konuşuyor. Savcı buna ne söylüyorsa onları yapıyor” sıradan bir cümle değil. Aziz Yıldırım da sinirlenmekte haksız değil.
Özellikle şu diyalogu izledikten sonra sakin kalmak mümkün değil. HİÇBİR ŞEY YOKMUŞ GİBİ DAVRANILABİLİR Mİ? BİLMİYORUM!!!!
İlk duyduğumda da halen de tüylerimi diken diken eden rahmete kavuştuğu için kısaca aktardığım bazı sözler varDurum gerçekten vahim. Halen de vahim. (071.8)
BİRAND: Bir dakika. Şunu. Ben… Sizi… Şeye… Ee BİR YERE OTURTAYIM”
MAB: Siz dediniz ki. Durum vahim dediniz.
MAA: Bu söz çok eleştirliyor ya. Vahim de neden hiçbir şey yapmadınız deniyor bana ya… Durum gerçekten vahim. Halen de vahim. (071.8)
MAB: Vahim mi gerçekten?
MAA: Siz şimdi… Bu kadar yönetici hapiste. Vahim olmasa bu kadar insan olur muydu?
MAB: Şu var. Siz savcıyla konuştunuz. Etik kurulu raporunu okudunuz. İddianameyi gördünüz. Sizdeki izlenim, kişisel izlenim İNANÇ; “Burada birşeyler olmuş” şeklinde mi? (07.41)
MAA: Benim yorum yapmam doğru değil.
MAB: Ama bir de sizin önünüzde olan bir şey var..
MAA: Bakın 70 klasör tape var. Bu tapeleri ben yazmadım. Polisin bir soruşturması, incelemesi var. Savcının tahkikat süreci var. Yazdığı bir iddianame var. Mahkemenin bunu kabul etmesi var. HİÇBİR ŞEY YOKMUŞ GİBİ DAVRANILABİLİR Mİ? BİLMİYORUM!!!! Bir de şu var. Şunu ayırt etmek lazım. Şike nedir?
MAB: Bir dakika. Şunu. Ben… Sizi… Şeye… Ee BİR YERE OTURTAYIM ONDAN SONRA TEK TEK GİDELİM. YAVAŞ YAVAŞ DEVAM EDECEĞİZ. (08.24) Bunları şeyettikten sonra savcıyla konuştuktan sonra içinizde bir şüphe doğdu mu? Yani fikri olarak.
MAA: Anlatılanları duyunca gayet tabi. Bütün Türkiye bu endişeyi taşımadı mı? Herkes gibi. (08.38)
MAB: Yav burada bir şey olmuş arkadaş dediniz mi kendi kendinize? (08.46)
55.19 AYDINLAR: FB’NİN ŞİMDİKİ YÖNETİCİLERİ TAKIMI BÜYÜK BİR UÇURUMA GÖTÜRÜYOR”
06.33 AYDINLAR: AZİZ YILDIRIM’IN TUTUKLANACAĞINI BİLSEYDİM BAŞKAN OLMAZDIM”
07.45 AYDINLAR: DURUM HALA ÇOK VAHİM”
MAB: Siz dediniz ki. Durum vahim dediniz.
MAA: Bu söz çok eleştirliyor ya. Vahim de neden hiçbir şey yapmadınız deniyor bana ya… Dururm gerçekten vahim. Halen de vahim. (071.8)
MAB: Vahim mi gerçekten?
MAA: Siz şimdi… Bu kadar yönetici hapiste. Vahim olmasa bu kadar insan olur muydu?
MAB: Şu var. Siz savcıyla konuştunuz. Etik kurulu raporunu okudunuz. İddianameyi gördünüz. Sizdeki izlenim, kişisel izlenim İNANÇ; “Burada birşeyler olmuş” şeklinde mi? (07.41)
_______________________________________________________________________________________________________________________________________
MAA: Benim yorum yapmam doğru değil.
MAB: Ama bir de sizin önünüzde olan bir şey var..
MAA: Bakın 70 klasör tape var. Bu tapeleri ben yazmadım. Polisin bir soruşturması, incelemesi var. Savcının tahkikat süreci var. Yazdığı bir iddianame var. Mahkemenin bunu kabul etmesi var. HİÇBİR ŞEY YOKMUŞ GİBİ DAVRANILABİLİR Mİ? BİLMİYORUM!!!! Bir de şu var. Şunu ayırt etmek lazım. Şike nedir?
MAB: Bir dakika. Şunu. Ben… Sizi… Şeye… Ee BİR YERE OTURTAYIM ONDAN SONRA TEK TEK GİDELİM. YAVAŞ YAVAŞ DEVAM EDECEĞİZ. (08.24) Bunları şeyettikten sonra savcıyla konuştuktan sonra içinizde bir şüphe doğdu mu? Yani fikri olarak.
MAA: Anlatılanları duyunca gayet tabi. Bütün Türkiye bu endişeyi taşımadı mı? Herkes gibi. (08.38)
______________________________________________________________________________________________________________________________________
MAB: Yav burada bir şey olmuş arkadaş dediniz mi kendi kendinize? (08.46)
MAA: Hiçbirşey olmamış diyemem (08.49) (o gülüş.08.51)
MAB: Fenerbahçe… (aşkı gibi bir söz. Üstüste binme)
MAA: Sadece Fenerbahçe aşkı değil. Bunun içinde 8 kulüp daha var.
______________________________________________________________________________________________________________________________________
0.11.41 AYDINLAR: 6222 NO’LU YASA OLMASAYDI BUGÜN HİÇBİRŞEY OLMAMIŞ GİBİ DEVAM EDECEKTİK
* 5 TEMMUZ: Dava uzun sürebilir. Biz delillere göre hareket etmek zorundayız.
* 11 Temmuz: Bu süreçte UEFA ve FIFA ile sürekli temas içinde bulunacağız. Lig planlandığı şekilde 5 Ağustos tarihinde başlayacaktır.
* 31 Temmuz tarihinde Süper Kupa Finali Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanacaktır. Lig‚ tescil edildiği şekilde UEFA´ya bildirilmiştir.
* 13 TEMMUZ: Henüz elimizde herhangi bir belge yok…. Belgeler bize ulaştıktan sonra da gerekli işlemleri yapmaya başlayacağız.
* 19 TEMMUZ: Futbol Federasyonu 31 Mayıs tarihinde UEFA´ya Türkiye´den hangi takımların Avrupa Kupası maçlarına katılacağını beyan etmiştir. UEFA da bu takvimde bir değişiklik yapmayacağını dün bize belirtmiştir. Eğer soruşturma aşamasında bu takımlardan suçlu olan varsa veya cezaya uğrayacak olan varsa onun değerlendirmesini UEFA o kulüp nezdinde yapacaktır.
* 20 TEMMUZ: Görevde olduğumuz sürece ligler Ağustos sonundan önce başlamayacak.
* 20 TEMMUZ: Bizim‚ ´teşvik‚ şike var veya yok´ deme şansımız yok. Statümüze göre bu kararı verecek yer Etik Kurulu´dur. İncelemeyi onlar yapacak‚ bu kararı onlar verecek.
* 25 TEMMUZ: Spor Toto Süper Lig 9 Eylül‚ Bank Asya 1. Ligi ise 10 Eylül tarihinde başlayacak.
* 15 AĞUSTOS: Şu an UEFA´nın‚ bize ve kulüplere herhangi bir yaptırımı sözkonusu değildir. Kendini şüpheli gören varsa Avrupa maçlarına gitmesin.
* 23 AĞUSTOS: UEFA Disiplin Komitesi Başmüfettişi Pierre Cornu çok iyi izlenimlerle ayrıldı.
* 24 AĞUSTOS: Bu kararı UEFA´nın talebi doğrultusunda TFF olarak aldık. UEFA‚ Şampiyonlar Ligi´ne önem veriyor.
* 25 AĞUSTOS: İnsanların‚ “Sıfır tolerans kapsamına Trabzonspor girmiyor mu?” sorusunu sormakta haklı. Ama bu kararı UEFA veriyor. Bu soruyu biz de UEFA´ya sorarız. UEFA bizim kararlarımıza müdahale edemez.
* 11 KASIM: HAYATIM BOYUNCA YALAN SÖYLEMEDİM.
* 30 OCAK: Yolda devam diyoruz, bize güven tazeleyin diyenler, kendileri güven tazelesin.
* 31 OCAK: Ayrıca dün akşam bir haber kanalında, CAS Hakimi Sayın Av.KısmetErkiner’in açıklamalarını hayretler içerisinde izledim. Derhal bu açıklamaların doğruluğunu araştırdım ve ilgili raporun maalesef Federasyonumuza 6 Eylül ve 3 Kasım tarihlerinde ulaştığını bugün öğrendim. Böylece SAYIN ERKINER’İN ANLATTIKLARININ DOĞRULUĞU TEYİT ETMİŞ OLDUM. Kendisine uyarıları nedeniyle teşekkür ederim. İstifa ediyorum
* 09 ŞUBAT: KISMET ERKINER’İN SÖYLEDİKLERİ DOĞRU DEĞİL.
13 Eyl 2012 – Aziz Yıldırım’ın yaptığı çarpıcı açıklamalardan satır başları şöyle: … İnsanlar üzgün zamanlarında dostlarına bir şey yazabilir. Bunu alıp … Milli takımda olan hırçınlığı Fenerbahçe’ye yansıtıldı. …..Çocuğu vefat etti, hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali Koç’la beraber mevlütüne geldik.
14 Eyl 2012 – Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, sarı-lacivertli kulübün gelecek… 1-0’dan sonra takımın morali düştü, Aykut hoca üzüldü. … Aziz Yıldırım dışında olan bir şey varsa da çağır onları anlattır. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik.
14 Eyl 2012 – Büyük yıldızların belli süreçlerden sonra kendilerinde egolar öne …. Zamanında paranın bir kısmını biz ödedik bir kısmını da sponsorlar ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
14 Eyl 2012 – Ben sadece 3 yıl önce 3 yıl şampiyon olacağız dedim. İlk yıl Trabzon ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına …
14 Eyl 2012 – 3 saat 45 dakikda konuşan ve soruları yanı. …Bir dosta attığı tweet kamuoyuna yansıtılırsa her gün kavga çıkar. Alex’in kızgın ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. …Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.’ Biz de kız takımını verdik.
14 Eyl 2012 – Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler… Bir şeyler ver dediler.” Biz de kız takımını verdik. Devre arasında kızlar arasında …
14 Eyl 2012 – Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.” Biz de kız takımını verdik. Devre arasında kızlar arasında …
14 Eyl 2012 – 1 yıl tutuklu kalmasına neden olan yargı sürecine değinen Yıldırım, … Bütün her şeyi futbol takımına bağlamak doğru değil.” “Alex 4-5 …Alex’in oynatılmaması da çok fazla büyütülmüş bir konu” …..Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik.
14 Eyl 2012 – Aziz Yıldırım dışında olan bir şey varsa da çağır onları anlattır. Tüm dava ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına …
14 Eyl 2012 – İnsanlar üzgün zamanlarında dostlarına bir şey yazabilir. Bunu alıp …..Çocuğu vefat etti, hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına …
14 Eyl 2012 – Büyük yıldızların belli süreçlerden sonra kendilerinde egolar öne çıkar. …Bir dosta attığı tweet kamuoyuna yansıtılırsa her gün kavga çıkar. …Roberto Carlos, geldi devre arasında gitmek istiyorum dedi. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. …Ali koç’la beraber mevlütüne geldik.
14 Eyl 2012 – Ben bu ülkede sadece Atatürk’ün heykelini açarım” dedi.3 Temmuz …. Zamanında paranın bir kısmını biz ödedik bir kısmını da sponsorlar ödedi. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına…Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
19 Eyl 2012 – Öte yandan Org. Özel’den önce MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da Başbakanlık’ta bir süre görüşmeler yaptığı ifade edildi. … O kız Kenan Işık’la karşı karşıya 10 yıl önce suikasta kurban giden babası Necip ….Biz, yasa değişikliğini yaptık. ……Çocuğu vefat etti, hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına …
14 Eyl 2012 – Aykut, “Bazen seni kullanmayabilirim, sen takıma ağabeylik …. Zamanında paranın bir kısmını biz ödedik bir kısmını da sponsorlar ödedi. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
14 Eyl 2012 – 1-0’dan sonra takımın morali düştü, Aykut hoca üzüldü. Oyuncular ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, özel bir televizyonda katıldığı programda Fuat Akdağ, Rıdvan …Çocuğu vefat etti, hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık
Aykut, “Bazen seni kullanmayabilirim, sen takıma ağabeylik yapacaksın” diyor. … Zamanında paranın bir kısmını biz ödedik bir kısmını da sponsorlar ödedi. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
3. Ve söz Aziz Yıldırımda! haberi – Max Spor
14 Eyl 2012 – Uzun süredir ilk kez bir televizyon programına çıkan Yıldırım, Fuat Akdağ, Rıdvan … Milli takıma çağırılmayan sadece Alex ve Cristian var. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
14 Eyl 2012 – Bir dosta attığı tweet kamuoyuna yansıtılırsa her gün kavga çıkar. Alex’in kızgın olması ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.” Biz de kız takımını verdik. Devre arasında kızlar …
14 Eyl 2012 – Ben bu ülkede sadece Atatürk’ün heykelini açarım” dedi.3 Temmuz …Bir dosta attığı tweet kamuoyuna yansıtılırsa her gün kavga çıkar. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
3 Temmuzdan bu yana yaşanan süreç hakkında önemli açıklamalarda bulunan Aziz Yıldırım, Bu bir….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık.
14 Eyl 2012 – Aykut, “Bazen seni kullanmayabilirim, sen takımaağabeylik … Zamanında paranın bir kısmını biz ödedik bir kısmını da sponsorlar ödedi. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
14 Eyl 2012 – NTVSpor’un konuğu olan FB Başkanı Aziz Yıldırım, Şike, dinlenme, …Roberto Carlos, geldi devre arasında gitmek istiyorum dedi. … 1. dakikada herkes aynı şeyi söylüyorsa bir organize vardır. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik.
14 Eyl 2012 – Büyük yıldızların belli süreçlerden sonra kendilerinde egolar öne …. Zamanında paranın bir kısmını biz ödedik bir kısmını da sponsorlar ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
13 Eyl 2012 – Aykut Kocaman’ın istekleri doğrultusunda bir yola giriyoruz ama buna izin … Aykut, “Bazen seni kullanmayabilirim, sen takıma ağabeylik ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
13 Eyl 2012 – …efsane değil. Ben bu ülkede sadece Atatürk’ün heykelini açarım” dedi. …..Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına …
14 Eyl 2012 – Aykut, “Bazen seni kullanmayabilirim, sen takımaağabeylik … Zamanında paranın bir kısmını biz ödedik bir kısmını da sponsorlar ödedi. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
14 Eyl 2012 – Büyük yıldızların belli süreçlerden sonra kendilerinde egolar öne … Milli takımda olan hırçınlığı Fenerbahçe’ye yansıtıldı. … Ben de kendisine “Sen dışarıya git bir rahatla” dedim. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. …Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. …Biz de kız takımını verdik.
13 Eyl 2012 – Büyük yıldızların belli süreçlerden sonra kendilerinde egolar öne çıkar. …Bir dosta attığı tweet kamuoyuna yansıtılırsa her gün kavga çıkar. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
14 Eyl 2012 – Ben bu ülkede sadece Atatürk’ün heykelini açarım’ dedi.3 Temmuz sürecinden ….Bir tek kapalı salon yapılırken bize yer yardımı yaptılar. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
13 Eyl 2012 – Yıldırım yaşadıkları, takıma yapılan takviyeler ve Sarı – Lacivertli …Bir dosta attığı tweet kamuoyuna yansıtılırsa her gün kavga çıkar. ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali Koç’la beraber mevlütüne geldik. …Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.” Biz …
14 Eyl 2012 – Aykut Kocaman’ın istekleri doğrultusunda bir yola giriyoruz ama buna izin … Aykut, “Bazen seni kullanmayabilirim, sen takıma ağabeylik ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
10. Haber Oku, Son Dakika Haberleri, Haberler, Flash Haber – Aziz …
13 Eyl 2012 – Büyük yıldızların belli süreçlerden sonra kendilerinde egolar öne …. Zamanında paranın bir kısmını biz ödedik bir kısmını da sponsorlar ….Çocuğu vefat etti hemen yanına gittim, gerekenleri yaptık. Acısına katıldık. Ali koç’la beraber mevlütüne geldik. Sonra yanında olanlar geldiler 1Bir şeyler ver dediler.
25/08/2013 Tarihinde yayınlanan Beyaz Tv’de yayınlanan Beyaz Futbol isimli programda, bazı konuşmaların Medya tarafından çarpıtılıp haber yapıldığını ve yazmıştık, tepki olarak blogda paylaştık ve ilk kez olumlu olarak birileri tarafından kabul gördü, aşağıda Hürriyet gazetesinin açıklamalarını aynen paylaşıyorum,
8 Eylül 2013
MEDYADA zaman zaman yanlış haber yayımlanabiliyor. Bunun örneklerini görüyoruz. Peki yanlış bir haber, hem de aşağı yukarı aynı cümlelerle onlarca yayın organında birden çıkabilir mi? Böyle bir soruya “Mümkün değil” yanıtı verebilirdim.
Ancak mümkün olduğunu gördüm; Türkiye spor medyası böyle bir “mucizeyi” gerçekleştirdi! Futbol yorumcusu Ahmet Çakar’ın, bir televizyon programındaki sözleri, Hürriyet, Sabah, Milliyet, Sözcü gibi gazetelerin internet sitelerinin de aralarında bulunduğu 50’ye yakın web sayfasında aynı yanlış başlıkla, sözleri çarpıtılarak yayımlandı.
Bu haberlere bakılırsa, Başbakan Erdoğan, Fatih Terim’in Milli Takım’ın başına geçmesi için GS Başkanı Ünal Aysal’ı “bizzat” aramıştı! Ahmet Çakar, 25 Ağustos’ta katıldığı “Beyaz Futbol” programında vermişti bu bilgiyi!
Doğrusu okuduğumda haberden şüphe duymamıştım. Beni uyaran Selim Ferit Yıldız adlı okur oldu. Gönderdiği tweet’lerde, bu haberi program görüntüsüyle karşılaştırmamı istiyor; “Bu hayali haber için özür dileyin” diyordu. Spor Servisi’ndeki arkadaşlara sordum; haberin doğru olduğunu düşünüyorlardı, ama haberde mahreç olmadığı için yazanı bulup konuşamadım. Muhtemelen DHA’nın haberi kullanılmıştı. Zira diğer sitelerdeki mahreçlerden aynı şablonla yazılmış bu haberin İHA ve DHA kaynaklı olduğu anlaşılıyor. Doğruyu bulabilmek için oturup programın görüntülerini izledim. İnanamadım, birkaç kez izledim. Ahmet Çakar, “Başbakan, Ünal Aysal’ı aradı” demiyordu; tam tersine “Başbakan’ın adını kullananları” eleştiriyordu:
A. Çakar: Ünal Aysal’a birileri, “Sayın Başbakanımız Fatih Terim’in Milli Takım’ın başına gelmesini istiyor. Kardeşim sen izin vereceksin” diyorlar. Ünal Aysal da madem…
Ertem Şener- Göksel Gümüşdağ mı?
A. Çakar: Bilmiyorum Göksel olduğunu. Hani milli dava. Sayın Başbakanımız da Fatih Terim’in Milli Takım’ın başında olmasını arzu ediyor gibi aracılar gelince, Ünal Aysal da Türkiye’deki bu fırıldak ortamı çok iyi bilmediği için, “Aman ne yapacağız, beyler hadi git” diyor…
Çakar, programda böyle giriyordu konuya. Sonra üç kez daha değiniyor ve “Sayın Başbakan’ın burada ismi kullanılmıştır”, “Bunlar kesinlikle yalan”, “Ben yalanların altını çizeyim” diyerek, Erdoğan’ın Aysal’ı aramadığını savunuyordu.
Görüntüleri izledikten sonra Ahmet Çakar’ı aradım. “ ‘Başbakan Ünal Aysal’ı aradı’ demedim o programda. Arkadaşlarınız yanlış duymuş” diyerek yalanladı haberleri. “Neden bugüne değin yalanlamadınız bu haberleri” diye de sordum. “Farkında değildim” karşılığını verdi. Aslında sadece Çakar değil, ne Başbakanlık ne de Ünal Aysal bugüne değin yalanlamıştı haberi.
Fakat yalanlanmamış olması durumu değiştirmiyor. Programdaki sözler ve haber ortada. İkisi uyuşmuyor. “Futbol medyası” adına vahim bir durumla karşı karşıyayız. Bir televizyon programındaki kayıtlı sözler çarpıtılabiliyor ve onlarca medya kuruluşunda birbirinin kopyası şeklinde haber olabiliyorsa, durup bir düşünmekte fayda var sanırım…
Son zamanlarda sıkça karşılaştığım bir suçlama var. Medyada yeterince etkin olamadık. Yönetim görevini yapmadı. Katıldığım taraflar var.
İhmal ve kusur iddialarında haklılık payı var ama bir de realite var. Realiteyi bilmeden anlamadan bazı yorumlar suçlamalar haksız oluyor.
Uzun zamandır medyanın Fenerbahçe’ye karşı sürdürülen kuşatmadaki etkin rolünü anlatıyorum. Ve sürekli aynı soru geliyor:
Kim bunlar? Geçen hafta “Organizasyon” Medya Şablonu’nun bir uygulaması olarak hayata geçirilen bir vaka yaşandı.
Vakayı detaylarıyla yazacağım. Sürekli “kim bunlar” diyenlere de bir önerim var. Madem çok öğrenmek istiyorsunuz listeye bakın. İsimleri alt alta yazın.
Resmi görün.Listede gerek “aktör”, gerek “müsebbip” gerekse “uygulayıcı” olarak kimi görüyorsanız onlar organizasyona dahildir. Aksini onlar kanıtlasın…
Bir haftadır yalanlama veya düzeltme bekliyorum. Ancak geçtiğimiz akşam ki “kışkırtıcı yorumlardan” anlaşıldı ki herkes bilinçli davranmış.
Çok önemsiz ve detaymış gibi görülen olayın aslında ne manaya geldiğini yazının sonunda anlatacağım. Ve bazı sorular soracağım.
Medyada yeterince etkin olamayan yönetimi eleştirirken; suyun başının kimler tarafından neden tutulduğunu anlamadan, anlatmadan olmaz. Medyada her zaman yanlış haber çıkar.
Kimisinin metninde hata vardır. Kimisinin resmi veya resim altı. Kimisinde bilgi hatası. Bunlar olağan..Medya patronlarının günlük çıkarları veya özel yönlendirmeleriyle rakiplerini hedef alan yayınlar için talimat verdiğini sayısız kez gördük.
Ancak bu öyle bir şey ki… Hiçbir açıklama kafi değil. Kişisel olsa yine umursamayacaktım. Ama bu milyonları birbirine düşman etme girişimi,
Yapılan yayının içeriği bir yana sonrasında kullanılış şekli tam bir facia. Ve Fenerbahçe camiası buna sessiz kalacaksa sonsuza kadar sussun,
Bu göstere göstere yapılan kışkırtmayı ve yönlendirmeyi doğru analiz etmeden “zaten biliyorduk” diye yazacakların kalbini kırarım. Okumayın..
Elinden bir şey gelen, sorumlulara demokratik yollarla tepkisini koyacak olanlara şimdiden müteşekkirim. Bunu yutmadığımızı gösterelim..
Aile içinde eleştirelim, transferden çim sulamaya her şeye kızalım. Ama bu “GİZLİ” ALGI YARATMA KIŞKIRTMA FAALİYETİNE DE SUSKUN KALMAYALIM..
Hürriyet Gazetesi’nin internet sitesinde bir manşet haber. En tepeye koyduklarından. Bomba Sözler: Başbakan Erdoğan Aysal’ı aradı ve…Herkes gibi ben de merakla tıkladım.
“Başbakan Aysal’ı aradı ve Fatih Terim’in Milli Takım’a geçişi için izin vermesini istedi” yeni değil. Medya “Başbakan Ünal Aysal’ı aradı” haberi yaptı.
Uzun zamandır süren ve “SİYASİ TEHDİT” amaçlı uygulanan bir eylem. Hatta artık tekerleme oldu. Yorumcular ezberden söylüyor.
İsim zikretmeye paçaları sıkmadığı için sürekli kaş göz oynatarak imalarla işi götürmeye çalışıyorlar.
* TFF’yi bir gecede kim görevden aldı?
* Demirören’i kim göreve getirdi?
* Demirören’in göreve gelmesinin sebebi o kararı almak.
* Onlardan şikeyi halının altına süpürmesini kim istedi?
Kim sorusunun yanıtına gelince kaşlar gözler ayrı oynuyor. Ama Fenerbahçe’yi kurtaran irade diye üstüne basa basa söyleniyor. Plan işliyor.
Fenerbahçe Yargıtay’dan aklanırsa “İrade kurtardı” olacak. Bu aslında tehdit. Kurtulursa “25 milyon taraftarımız sizden bilir” demek.
Yani Hürriyet Gazetesi’nin manşetinde yeni bir durum yok. Haberin içeriğine bakıyorsunuz. Konuşan Ahmet Çakar. Bu da olağan,
Her pazartesi (şimdi araya kaynamasın) proje dahilinde bir bomba haber patlatılması gerekiyor. Bu hafta SOW’un sırtından geçindiler.
Bir hafta Erman Toroğlu, öteki hafta Ahmet Çakar. Sıraya koymuşlar sanki. Biri bomba patlatıyor. Diğeri şok suçlamada bulunuyor. Listeledim.
Arada da yüzleri eskimesin, millet uyanmasın mantığıyla Ümit Özat “sert konuşuyor” Kaya Çilingiroğlu “ağır iddiada” bulunuyor.
Medyanın “amiral gemisi” ve bu gidişle “ateş gemisi” olacak TFF Başkanına ait iki mecranın maşallahı var. Onlar manşet atıyor.
İhtiyaca göre 200 ile 50 arası siteden “virüs gibi” kodlanmış anahtar cümlelere sporseverlerin ekranından zihnine sirayet ediyor.
2012 Temmuz ayından beri “MEDYANIN HİZMET DÖKÜMÜNÜ” listelediğim için Ahmet Çakar’ın bomba açıklamasına da şöyle bir baktım.
Ahmet Çakar bırakın “Bizzat aradı” demeyi hikaye anlatmayı, aydınlatmayı tam aksine “Başbakan aradı diyenler yalan söylüyor” diyor. Çakar: Türkiye’deki ben yalanların ben altını çizeyim. Türkiye’de bazı şeyleri yaptırmak amacıyla Sayın Başbakan’ın adı kullanılmaktadır .
Ahmet Çakar bırakın “Başbakan aradı” demeyi tam aksini söylüyor. Peki neden bu cümle manşete çıktı? Ve GS taraftarının ateşi yükseltildi…. BİZİ İLGİLENDİRMEZ AMA YORUMLAR ŞÖYLE.
Birkaç internet sitesi yazsa yine “yanlışlık” diyeceğiz. 50’ye yakın internet sitesi organize değillerse nasıl bu tuzağa düştü. Ve ilk değil…Sinan Engin bu durumu defalarca programda tekrarlıyor “GS eğer şampiyon olmazsa sorumlusu” … Ne yapın edin GS’ı şampiyon yapın mı? Eğer GS bu yıl şampiyonluk hedefini kaybederse 2014 Mart Nisan aylarındaki ödemelerini yapamaz iflas eder. Taraftar kimi suçlar? Akla şu geliyor. Neden olayın taraflarından hiçbiri bu asılsız cümleyi yalanlamadı. İsteseler 24 saat geçmeden linkler kaldırılırdı…
* Çakar ben demedim demiyor
* Aysal aranmadım demiyor
* Başbakan aramadım demiyor.
* Terim hiç karışmıyor
* Taraftar tam CAS kararı öncesi sinir küpü
Bu ne ilk ne de son eylem. Gelelim neden buraya aktardığıma… Çünkü çok daha fena bir ihtimal var. Esasen konumuz bu.BUNA CEVAP VERECEKLER.. Ahmet Çakar’ın programda ne konuşacağı önceden biliniyor. Allah bilir belki biri yazıp eline veriyor.. Haber ajansı veya o yazıyı mail alan diğer ilgililer nasılsa yazılı her şeyi söyledi zannıyla metni yayına veriyor. O kadar pervasızlar. Nasılsa Fenerbahçe kanadının takip edip bu sinsi eylemleri kamuoyu gündemine taşıyacak hali yok. CAS var, Saha sorunları var. Peki bu programdan bula bula söylenmemiş cümleyi mi buldunuz? Ne cevherler yumurtlandı. Manşet ise bunlar manşet. NE MANŞETLİK AÇIKLAMALAR VAR. NEDEN SÖYLENMEYEN SÖZ MANŞETTE
ROK: AYSAL TERİM’E ÇALIŞTIRICI OLARAK MÜSAADE ETMEDİ DİYORUM MAÇIN BAŞINDA DURUR. TAKIMI YÖNETİR. TAKTİKSEL. O KADAR.ROK: Ünal Aysal Fatih Terim’in Milli Takımı çalıştırmasına müsaade etmedi. Esas bilgiyi şu an veriyorum MAÇIN BAŞINDA DURMASINA MÜSAADE ETTİ. ROK: Esas bilgiyi ben sana burda… Fatih Terim-Ünal Aysal satrancını veriyorum. Öbürleri popülizm. Şuydu. Buydu. ROK: Bu bir satranç oyunu gibi olmuştur. Fatih Terim şunu söylüyor. Additional 3 yıllık sözeşmeyi yapın. 4 maç geyiğine gideyim, ROK:Fatih Terim her zaman imparator psikolojisinde. Ne demek? Ben ned ersem olur. 3 yıl artı mukavele. Yapacaksın. Ünal Aysal da yapmıyor. ROK: Fatih Terim Ünal Aysal satrancı dediğim bu. Onun üzerine de Fatih Terim ne diyorum Nisan’dan beri Milli Takım’i istiyor.Ve bu şekilde sinyaller geliyordu gidiyordu. Fatih Terim istemiştir. Fatih Terim’le görüşülmüştür
Kalbim temiz demek. Tartışmalar sonrası demek ki Ünal Aysal geri adım attı Sözleşme uzatılmış
CAS kararı açıklandı. Mesaj yağmuru başladı “Dava bitti. Şike tescil edildi. Artık direnmeyin. Direnirseniz daha büyük zarar göreceksiniz”
Öyle ki; CAS kararının 16. ACM’nin kararının onaylandığı anlamına geldiğini söyleyen dahi çıktı. Kendi ifadeleriyle tam kara propaganda
Herkesin morali bozuk. Yaşanan gelişmelerin umutsuzluğa yol açması da normal. Ancak “hayatın olağan akışına uymayan” gelişmeler de var
Sanki 3 Temmuz planlanmış; stratejik adımlarla ilerlemiş, siyasi destekli medya şiddetiyle şekillenmiş operasyon değilmiş gibi davranılıyor
3 Temmuz 2011’den sonraki 2 yıl boyunca faaliyet gösteren planlayıcıları, uygulayıcıları, menfaatdarları kenara bırakıldı yönetim suçlanıyor
Yönetimin kusurları olabilir. Etkili hukuki strateji uygulamamış da olabilirler. Bütün bunlar kurban seçildikleri gerçeğini değiştirmez
Fenerbahçe’nin başkanı, yöneticileri, teknik heyeti, futbolcuları hatta şimdi taraftar, kongre üyeleriyle “kuşatma” altında olduğu unutuluyor
Tezgahı hazırlayan, projelendiren, finanse eden, uygulayan, milisleriyle taarruz edenler kenara çekildi. Gülerek camianın durumu izliyor
Fenerbahçe camiası içinde bir grup “Niye onlara yenildiniz” diye suçluyor. Diğeri “Bu iş bitti” diyor. Allahtan çoğunluk azimli ve kararlı!
O nedenle hergün “3 Temmuz Operasyonu’nun planlandığı ve hala sürdüğü gerçeğini” hatırlatmaya devam edeceğim.
Bugün için çok kimse az sonra yazacaklarıma burun kıvıracaktır. Ancak şunun iyi bilinmesini isterim ki şer cephesi aslında son kozunu oynadı
Yargıtay sürecinin tamamlanmasından sonra içine düşecekleri açmazı çok iyi bildikleri için son bir top yekün saldırıya geçtiler.
Bu CAS payandalı salıdırının hedefi yönetimi biçare duruma düşürmek, taraftarın dengesini bozmak ve rakip takım taraftarlarını kışkırtmak
İlk hedef “Fb taraftarı da artık kabul etti” savını kanıksatıp “EY YÜKSEK YARGIÇLAR ARTIK O DİRENEN TARAFTAR BİLE PES ETTİ” mesajını vermek
“Taraftar artık direnmeyecek” tezi kabul görürse “EY YÜKSEK YARGIÇLAR ARTIK BİTİRİN BU İŞİ. UZADIKÇA ÜLKEDE KAOS OLUYOR” denecek. Deniyor da
“Daha fazla direniş olursa çok daha büyük zararlar olacak. Yönetimin arkasında durmayın hatta karşısında olun” mesajlarına dikkat edin
Bu polis, verdi haftası uygulamalarını hatırlatan ünlü isimlere “spot seslendirme” uygulamalarını nihai hedefi ise yönetime…
Top yekün seslendirilen “İstifa edin” mesajlarının amacı yönetimi “Siz de artık direnmeyin. Bırakın bu işin peşini” bıkkınlığına sevk etmek
“3 Temmuz Operasyonu”nun bilenen ve henüz deşifre olmayan tüm aktörlerinin korkusu hukuki sürecin adil bir şekilde yürümesi ve bozma kararı
Eğer Yargıtay, kanıt diye sunulan evrakları hiçbir etki altında kalmadan değerlendirir, kanunun zorlama yorumlarını reddederse korkusu var
O nedenle, “kamu spotu tadındaki isitfa çağrıları” ve “linç girişimlerini” savuşturmak için bazı bilgileri hatırlamakta fayda var
3 Temmuz eğer her aşaması planlanmış ve önceden hesaplanmış operasyonsa, bugün hiçbir stratejik eylem yapılmadığını düşünmek saflık olmaz mı
Sonradan önemi kavranan iki hususu dikkatlerinize sunuyorum. Birinci amacım: Hafızaları tazelemek. İkincisi ise “BİZ VAZGEÇMEDİK” demek
Kanun tasarısı, Zekeriya Öz’ün vekil olarak VERDİĞİ SORUŞTURMA onayından 25 gün sonra 27/12/2010 tarihinde Başbakanlıktan TBMM’ne gönderildi.
GENEL GEREKÇE
21 inci Yüzyılda uluslar arasındaki aşılması zor sınırlar ortadan kalkmış, ulaşım ve teknoloji başta olmak üzere diğer alanlardaki gelişme ve bütünleşmelerle birlikte hem ulusal alanda hem de uluslararası alanda insanlar sosyal yaşamlarında spora daha çok zaman ayırmaya başlamışlardır.
Günlük yaşamda sporun daha çok alan kapsaması sporda ortaya çıkan sorunları daha çok arttırmıştır. Spor alanında faaliyet gösteren kişilerin ve taraftarların haklarının korunması ve ortaya çıkan
düzensizlik ve şiddet olaylarının önlenmesi basit bir asayiş sorununun ötesinde olağanüstü bir hal olduğundan genel ceza hükümleriyle sporda şiddet ve düzensizlikler önlenememekte, bu alanın özel olarak ele alınması gerekmektedir.
Spor karşılaşmalarının ülke sınırları dışında da etkin bir şekilde gerçekleştirildiği de gözönüne alındığında bütün ülkelerde spor mevzuatının benzer bir biçimde düzenlenme gerekliliği ortaya çıkmıştır. Ulusal evzuatların da uluslararası spor örgütlerinin benimsediği ilke ve talimatlara uygun olması gerekliliği bulunmaktadır.
Spor alanında yaşanan holiganizm, ırkçılıkla mücadele, organize suçlar, şike ve teşvik primi, spor alanında düzenin sağlanması, hakem, sporcu ve diğer ilgililere karşı eylemli ve sözlü saldırılar gibi fiiller uluslararası alanda sporun temel sorunu olarak kabul edilmiştir.
Son zamanlarda sıklıkla yaşanan ve geçmişte de yaşandığına tanık olduğumuz spor karşılaşmalarında, özellikle futbolda, yaşanan şiddet ve düzensizlik fiillerinin nicelik ve nitelik olarak arttığını ve kamuoyu gündeminde önemli bir yer işgal ettiği gözlemlenmektedir.
Sporun yaşam açısından sağlık ve mutluluk kaynağı olması dışında, hem sporcular hem de izleyiciler için büyük bir keyif alanı oluşturarak spor faaliyetlerinin sosyal açıdan genişlemesi ve daha geniş kitlelere yayılması spora duyulan ilgiyi her geçen gün daha da arttırmakta ve spor ekonomisini geliştirmektedir
Genel gerekçede “Şike” üç kez cümle içinde kullanılmıştır. İletişimin tesbiti ise bir kez. Metin şöyle:
5149 sayılı Kanunda şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmemiştir. Bu Kanun ile şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak düzenlenmiş ve ayrıca bu suçlarla etkin mücadele açısından Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması maddesinin de uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
Kanunun metni ise daha ilginç. Kanunun çıkış amacını anlatan 1. Ve 2. Madde’de şikeden hiç bahsedilmiyor. Orijinal metin şöyle
Daha önce de dile geitrdim. Şikeden hiç bahsedilmezken ve bir kelimeyle geçiştirilirken nasıl oldu da şike kanunu haline geldi.
Görünüşe göre kanunun çıkış amacı stadyumlardaki şiddeti önlemekti. F Nafiz Özak ve TFF Hukukçuları 1 yıl bunun için çalıştı
Başbakan da GS TT Arena’nın açılışındaki protesto eyleminden sonra 6222’nin çıkışını hızlandırdı. Bu sırada soruşturma hızla sürüyordu
Olgun Peker, Bülent Uygun, Mahmut Özgener konuşmalarından atlaya atlaya Aziz Yıldırım için dinleme kararnın alındığı tarih: 17 Şubat 2011
Kanun Tasarısı 23 Şubat 2011 tarihinde Adalet Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı
646 SS 1/990 Adalet Komisyonu Raporu’nda Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı bir minik değişiklik yapıldı
Hükümetin teklif ettiği metinde 11. Maddede yer alan 7 maddeye 8. Madde eklendi.
Değişiklik şöyle: (8) Müsabaka yapılmadan önce suçun ortaya çıkmasını sağlayan kişiye ceza verilmez
Muhalefet kanadından komisyona katılan üyeler ne kadar itiraz ettiyse de fayda etmedi.
“Her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı kanıtlar” varmış ama biz göremiyormuşuz!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
3 Temmuz sürecinin yeni ve daha şiddetli “ikinci safha”sı 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla başladı. Bu zamanla daha net anlaşılacak.
16 Ağır Ceza Mahkemesi’nin kamuoyuna “Şike tescillendi” diye yutturulmaya çalışılan kararının “GEREKÇESİ” tam bir hayal kırıklığı oldu.
3 Temmuz Operasyonu’nun “hareket merkezi” olan medya gerekçeli karardaki çelişkileri görmedi. Görüp yazmak isteyenlere de musallat oldu.
Fenerbahçe taraftarının çok takıldığı bir konu vardı: “Eğer tek kanıt tape ise neden TS ceza almadı. Onların da aynı içerikte tapeleri var”
İsyan haklı. TS’la ilgili benzer içerikli tapeler değerlendiriliyor ve kalıplaşmış cümleyle “beraatlerine karar vermek gerekmiştir” deniyor
O cümle şu:“yüklenen suçtan cezalandırılmalarına yeter her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı kanıtlara ulaşılamadığından beraatlerine”
TS hakkındaki tapeler değerlendirilirken “her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı kanıtlara” ulaşılamadı denince ne anlaşılıyor?
Fenerbahçe hakkında hüküm tesis ederken “her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı kanıtlara” ulaşılmış olmalı. Bu anlama gelmiyor mu?
Peki Fenerbahçe ile TS arasındaki iddialara konu aynı da kararlar nasıl birbirine zıt!!! TS’a farklı “mualemele” yapılmasının sırrı ne?
“Muamele” farkının “menşei”nin gün ışığına çıkmasına katkı sağlamak üzere bir süredir “Gerekçeli Karar”daki çelişkileri yazıyorum.
“TS ile ilgili de tapeler var. Neden onlar suçlanmadı?” isyanının daha güçlü seslendirilmesi için “Kanuni Şike Mantığı”nı anlamak lazım.
6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Kanunu’nda çerçevesi çizilen “şike” kavramının çok net anlaşılması şart.
Çünkü “Kanuna göre cezalandırılan şike” ile “kamuoyunda algılanan, bilinen, tahayyül edilen şike kavramı” arasında hiçbir alaka yok.
Fenerbahçe’ye reva görülen muamele “6222’ye sokuşturulan alengirli, ucu açık tanımlarla şike yapmış gibi cezalanıldırmak”tan başka şey değil
O nedenle çok seslendirilen yalanlardan sıyrılıp, resmen bilinenleri unutup 6222’nin yapım ve yazımında emeği geçenleri bilmek lazım.
Tek hamlede anlatmak, anlaşılmak, inanmak ve hazmetmek bakımından zor olabilir. Adım adım ilerlemekte fayda var.
Kamuoyunda “şike kanunu” algısı yaratılarak sunulan, gerekçesinden de anlaşılacağı üzere “şike” içermeyen 6222’yi ikiye ayırmak lazım.
6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Kanunu’nun 20 (küsür) maddesi bir yana; “şikeli” 11. Maddesi bir yana…
6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Kanunu’nun 11. Maddesi’nin müellifi veya ilham perisi her kimse takdiri hak ediyor.
Şimdi muhakkak eseriyle övünmektedir. Tebrikleri kabul etmekten yorulmuştur. Hatta meyvelerini dahi toplamıştır.
Umarım bugün kendisini paylaşamayanlar gerçekler ortaya çıktığında da sahiplenir. Belki de ilk tekmeyi onlar basar, aslanların önüne atar
Kanunu mutlaka bir “komisyon” yazmıştır. Ben 11. Maddeyi yazanı (her kimse) tebrik ediyorum. Bir kanun maddesi bu kadar mı işlevsel olur!!!
11. Madde topluma “şike soruşturması” olarak sunulan operasyonu yapanların başlarının sıkıştığı her aşamada faydalandığı “maymuncuk” gibi…
6222 sayılı kanunun 11. Maddesi’nin fayda(!)ları saymakla bitmez… Kanunu yorumlayanlara o kadar geniş keyfi hareket alanı yaratıyor ki…
6222’nin 11. Maddesi “zaman yolculuğu mümkün mü; değil mi” tartışmalarına da son verebilir. Yoksa bu kadar öngörü nasıl mümkün olabilir!
Sanki 6222’nin 11. Maddesi 2012 yılının Mayıs-Haziran aylarında yazılmış. 11. Maddenin müellifi (her kimse) adeta zamanda yolculuk yapmış!!!
Misal Mayıs’ın 2. Cuma günü el ayak çekilince İstanbul Çağlayan Adliyesi’ne duhul etmiş. Zamanda yolculuk olduğundan ışınlanmış diyelim
“Müellif” 16 Ağır Ceza Mahkemesi Heyetiyle görüşmüş ve onların “Şöyle bir kanunumuz olsa çok rahat ederdik” dileklerini dinlemiş.
Sanki “Mevcut dosyadaki evrakla beklenen karar imkansız. Her türlü yoruma açık, ispat keyfiyeti olmayan bir madde çok işe yarardı” denmiş.
Müellif de zamanda geriye yolculuk yapıp bu metni yazmış. Yoksa soruşturmanın tıkandığı her nokta 11. Maddeyle nasıl açılabilirdi ki???
Soruşturmanın içeriğini biliyor olamaz (Mantıken) Planlayıcılardan biri olamaz. Tahayyül sınırlarını da aşar. En mantıklısı zaman yolculuğu!
Yargı için 11. Madde bir nimet. Şikeyle suçlamak için sahaya yansımış olma şartı yok. Sahaya yansıma bir yana maç oynanmasa da olurmuş!
11. Maddenin bir başka hikmeti… Şike için illa para alışverişini kanıtlamaya gerek yok. O kısım “kazanç ve sair menfaat” tanımıyla aşılmış
“Sair menfaat” dendiğinde içine neler sokulabileceğini eminim kanunu yazanlar bile hayal etmemiştir…
“Kazanç ve sair menfaat”in rakip futbolcuya verilmesine de gerek yok. Teklif ettin mi? Bittin. Teklifi de suçlanan kişinin yapmasına gerek yok…
Öyle ki teklif etmek suçun tamamlanması anlamına geliyor. Teklif derken aleni bir ifade veya para telaffuzu değil. Yanlış anlaşılmasın.
Suçlanan kişinin yüz yüze konuştuğu kişi akabinde rakip takımla bağlantılı sayılan başka biriyle şifreli konuşursa kafi. Kanıt sayılıyor.
Şifreli konuşan kişiler buluşmuşsa, ayrıldıktan sonra başka başka kişilerle sohbete devam etmişlerse ve para mevzusu varsa…
Mantık şöyle kuruluyor.
X şahıslar neden Y şahsıyla buluşur… Olsa olsa şike içindir… X ve Y şahısları ne konuşur… Olsa olsa şikedir
Y şahsı çıkıp Z şahsını arıyor… Demek ki şike talimatı aldı. Y ve Z arasında bir para muhabbeti var. Olsa olsa şike teklifini iletiyordur.
X, Y, Z hatta Ğ konuşmayı sürdürüyor… Demek ki şike teklifi iletildi… Yoksa neden konuşmaya devam etsinler… Kanuni şike kanıtı!!!!
6222’nin 11. Maddesi (ilgili fıkrası) teklif iletildiği anda teşebbüsün tamamlandığını kabul ediyor. Teşebbüs de suç tamamlanmış gibi cezalandırılıyor.
Teklifin yapılmış olduğu varsayımı (dahi) kabule bağlı kalmadan “şike anlaşması vücuda gelmiş” şeklinde yorumlanıyor. “Vaki-vuku” kurnazlığı
6222’nin 11. Maddesinin müellifleri azimli yargı mensuplarına işte bu kadar geniş bir hareket alanı yaratıyor. Hukuk kuralları çiğnenerek!!!
Özetle 6222’nin 11. Maddesi türlü türlü zorlama yorumlarla ve zincirleme varsayımlarla “şike” hükmüne fırsat tanıyor. Bu kabul edilemez!
Bunları şaka mahiyetinde okumayın. Konu “şaka gibi” olabilir ama şakayı yapan ben değilim. En azından ben başlatmadım.
Kanunun ilk mahkeme uygulamasının gerekçeli kararından anlıyoruz ki “varsayım” ve “DEMEK Kİ” “vicdani kanaat” için yeter de artar şart
6222’nin 11. Maddesi o kadar ustalıkla kurgulanmış ki, soruşturmacıları hiçbir şekilde kanıtlama mecburiyetine zorlamıyor. İnsafına kalmış
Kanuna bağlı yapılan “Teklif yapıldığı anda sonuca bağlı kalmadan suç işlenmiş sayılır” yorumu aslında yanlış değil.
Hukukçular da “Teklif yapılması halinde şike anlaşması vardır denebilir” diyor. Ben de aynı görüşteyim.
Ancak bu soyut kavramı canlandıran düşünce ne? Hukukçular neden “teklif edildiği anda” şike yapılmış sayılır diyor?
Okuduğum kitaplarda aynı mantık işletilmiş: X takımın X yöneticisi bir otele gidiyor. Futbolcuyla lobide buluşuyor. Ve orada para teklif ediyor.
X takımın X yöneticisi diyor ki “Bize yenilin 500 bin lira alın” Bu durumda para alışverişi olmasa da teklif aynı etkiyi yapmış olabilir.
Bu sahne medyada çokça zikredilen ve ülkede futbolla ilgilenen herkesin kolayca makul bulup inanacağı bir sahne.
Bu sahneyi gözünde canlandırıp “Şike anlaşması var sayılabilir” diyenler arasında savunmada yer alan Prof. Ersan Şen de var.
Ersan Şen’in bir makalesindeki “şike anlaşması olarak görülebilir” mealindeki ifadesi 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararına da alınmış.
Ancak ne hikmetse o cümleyi görüp altını çizen ve alıntı yapan mahkeme heyeti birkaç sayfa aşağıdaki açıklamaları görmemiş. Veya…
En önemlisi de yorumlarını aktaracağım hukukçular “teşebbüs” derken ortak bir olay hayal ediyor.
X kişi Y kişiyi öldürmek istiyor. Plan yapıyor. Silah temin ediyor. Pusu kuruyor. Öldürmek üzere ateş ediyor. Arızi sebeplerle başaramıyor
Şike teşebbüsü denince de bu tür bir sahne hayal ediliyor. Kişi öldürmek kastıyla ateş ediyor. “Elinde olmayan sebeplerle başaramıyor”
Nasıl ki öldürmek kastıyla ateş eden kişi suç tamamlanmış gibi ceza alırsa şike teklifi de aynı mahiyettedir diyen hukukçular var.
Gerekçeli karar detaylı incelendiğinde bu tanıma sokulamayacağı anlaşılıyor. Hatta kanun yazılırken o konuda şike yapıldığı inancı hakim.
6222’nin 11. Maddesine hiç gerekmediği halde eklenen fıkralarla ilgili en hafif yorum “yazım hatası ve acelecilikten kaynaklanan zafiyet”